1. Arap Baharı
Teknoloji dünyasında yaşanan gelişmelerle birlikte Marshall Mcluhan’ın da dediği gibi, küçük bir köye dönüşen dünyada bilginin, haberlerin yayılmasının kolaylaşması küresel ve
siyasal uyanışı da beraberinde getirmiştir. Yeni hayat biçimlerinin ortaya çıkmasıyla
bireyselciliğe özenen Orta Doğu toplumlarında da hak ve özgürlük talepleri artmaya başlamış
ve bu durum, siyasi rejimleri değişime zorlamıştır. 2004 yılından beri Tunus ve Mısır gibi
ülkelerde halihazırda süren grevler, yürüyüşler, toplu gösteriler gibi sivil itaatsizlik eylemleri
şiddetle bastırılmıştır ancak zamanla vatandaşların taleplerine kulaklarını tıkayan Arap
ülkelerinde, kitlesel halk ayaklanmaları gündeme gelmiştir. Yapılan şiddete rağmen 18 Aralık
2010’da Tunus’ta başlayarak domino etkisiyle Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerine yayılan
gösteriler, baskı ile yöneten iktidarları etkilemeye başlamış ve yeni siyasi oluşumlar sürecine
girilerek Arap Baharı meydana gelmiştir.
Tunus’ta Muhammed Buazizi’nin kendini yakarak başlattığı eylem, insanları ayaklanmaya teşvik ederek diğer ülkelere de yayılmıştır. Tunus, Mısır, Yemen ve Libya diktatörlerden kurtulmuş ve yeni yönetim için çalışmalara başlamıştır. Arap Baharı, Fransız İhtilali’nden farklı algılanmıştır. Fransız İhtilali sisteme yönelik ciddi eleştirilerle başlayan ve geniş halk kitlelerinin yanında entelektüel kesimin de katıldığı, hazırlık süreci yıllara yayılan, arkasında zengin fikri birikim olan bir ayaklanmadır. Arap Baharı ise spontane, baskıları protesto eden, birbirinden bağımsız kesimlerin farklı nedenlerle desteklediği ve en önemlisi, fikri ve entelektüel desteği zayıf ayaklanmalardır. Bu nedenle de beklenen sonucu verememiştir. Fransız İhtilali’ndense Sovyetler Birliği’nden popüler bir şekilde kurtulan Doğu Avrupa ülkelerinin hareketlerine benzetilmiştir.
1.1 Arap Baharı Adının Kökeni
Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki bu ayaklanmalar için başta “Arap Uyanışı”, “Arap Ayaklanmaları” gibi isimler verilmiştir. Ardından, dünyanın herhangi bir bölgesinde aynı nedenlerle çıkabilecek ayaklanmaları meşru hale getirmesi endişesiyle ve İran Devrimi’ne alternatif olması amacıyla “Arap Devrimi” ismi verilmiştir. Ancak bu kez devrim kavramının ABD ve Batı ülkeleri için Soğuk Savaş dönemini çağrıştırması, geçmişte “lanetli” bir kelime olarak görülmesi dolayısıyla bu kavramı meşrulaştırmak, onlar için kendi geçmişleriyle çelişmek olarak görülmüş ve kabul görmemiştir. Onun yerine batı bloğunun hoşuna giden ve zamanında desteklediği Çekoslovakya’daki “Prag Baharı” isimlendirilmesinden esinlenilerek “Arap Baharı” kavramı ortaya çıkmıştır.
1.2 Farklı Görüşler
Bu ayaklanmaların yaşanmasında iki görüş ortaya atılmıştır. Birinci görüş yaşanan olayları demokrasi ve özgürlük mücadelesi olarak değerlendirirken; ikincisi bunu küresel güçlerin Orta Doğu’yu yeniden dizayn etme projesinin bir parçası olduğu yönündedir. İki görüş de kendilerine göre haklı argümanlara dayanmaktadır. Spontane olarak ortaya çıkan Tunus’taki ayaklanmalar, halkın kendi çabasıyla başlamasına karşın seçim döneminde küresel güçlerin müdahalelerinin gözlenmesi, bence iki görüşün de desteklendiğine bir örnektir.
Orta Doğu sadece kapitalizm çağında değil, dünyanın Akdeniz’den ibaret olduğu sanılan çağlardan beri önemli bir kavşak noktası sayılmıştır. Günümüzde de tarihi, kültürel ve jeopolitik konumunun yanında sahip olduğu petrol yataklarıyla küresel güçlerin çatışma alanına dönüşmüştür. Stanford Üniversitesi Öğretim Üyesi Profesör Lary Diamond’a göre, ihracat gelirlerinin büyük bir kısmını petrol ve doğal gazdan kazanan 23 ülkenin hiçbiri demokratik değildir. Freedom House’a göre de petrol fiyatlarının yükseldiği 2007 yılı, Soğuk Savaş’tan bu yana dünyada özgürlüklerin en çok gerilediği yıl olmuştur. Petrol fiyatları
arttıkça petrol zengini ülkelerde ifade özgürlüğünün, adil seçimlerin, yargı bağımsızlığının da yara aldığı görülmektedir. Durum böyleyken küresel güçlerin Arap Baharı üzerindeki etkilerini göz ardı etmek pek de mümkün değildir.
1.3 ABD’nin Etkisi
Bölgede etkili olan küresel güçlerin başında ABD gelmektedir. Diğer Batı ülkeleri gibi Arap Baharı’na hazırlıksız yakalanan ABD’nin dış politikası, Orta Doğu’nun tüm dünya için istikrarsızlık ürettiği varsayımına dayanmaktadır. ABD’nin amacı, petrol açısından önemli olan bölgede enerji arz güvenliğinin sağlanması ve bölge ülkelerinin küresel siyasete adapte olduklarından emin olunmasıdır. Ancak Arap Baharı öncesinde Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) olarak ortaya çıkan girişimi sebebiyle ülkenin bölgedeki imajı oldukça kötüleşmiş ve bu da girişimlerinin devamını imkansız kılmıştır.
Arap Baharı’nın ortaya çıkması, ABD’nin bölgedeki değişime tekrar etki edebilmesi için bir fırsat haline gelmiştir. Ancak öncesinde kaybettiği itibar dolayısıyla bölgedeki olaylara hemen müdahale etmek yerine gözlemlemeyi ve ona göre pozisyon almayı tercih etmiştir. Ayrıca dikkatli bir dil kullanarak kendi çıkarlarına odaklandığı izlenimi vermemeye de önem göstermiştir. Enerji güvenliği isteğine vurgu yapmaması oldukça pragmatik bir tutum olmuştur.
ABD’nin ve diğer Batı ülkelerinin ihtiyatlı tutumlarını, Orta Doğu toplumlarını bir balona benzeterek açıklamak mümkündür. Artan kitlesel işsizlik, gelir dağılımlarındaki uçurum, ekonomik koşullar, yasaklar, otoriter yönetimler ve uzun süreli iktidarlar toplumların gerginliğini artırarak toplumu patlamaya hazır hale getirmiştir. Muhammed Bouazizi’nin kendini yakarak başlattığı eylemler, balonun patlamasını sağlamış ve bir değişimin başlangıcı olmuştur. Ancak Orta Doğu’da örgütlü bir muhalefetin bulunmaması, sivil toplumun yeterli güçte olmaması ve demokrasi kültürünün zayıflığı balonun tekrar meydana gelmesine sebep olmuştur. Halkın tekrar ayaklanmasını engellemek adına da Batı ülkelerinin ve ABD’nin izlediği tutum sadece balonun havasını azaltmak olmuştur.
2. Tunus
1930’larda Fransızlara karşı başlattığı bağımsızlık mücadelesini 1956’da tamamlayan Habib Burgiba, ülkede seküler bir yönetim kurmuş ve ölünceye kadar devlet başkanı seçilmiştir. Ancak 1970’lerde kendisine karşı ekonomik sorunlardan ötürü ciddi bir muhalefet oluşmaya başlamıştır. Sendika toplulukları, öğrenci birlikleri ve gelir adaletsizliğinden hoşnut olmayan halk kesimleri iktidara karşı bir hareket oluşturmuştur. En güçlü muhalefet ise Raşit Gannuşi ve Abdulfettah Moro liderliğinde kurulan El Nahda hareketidir.
1970-1977 yılları arasında artan tüketici fiyatları ve ücret artışları ülke genelinde grevleri artırmıştır. Bunların ardından gelen “ekmek isyanları” adıyla anılan kitlesel protestolar da yaşanmış ve 1987’ye kadar 3 binden fazla muhalif cezaevlerine atılmıştır. Burgiba yönetimi de giderek sorgulanır hale gelmiştir. Bu durumdan yararlanan dönemin içişleri bakanı Zeynel Abidin Bin Ali ise muhalefetteki İslamcılarla anlaşarak Burgiba’nın yönetmeye elverişli olmadığına dair rapor alarak ülkeyi ele geçirmiştir.
Tunus’ta meydana gelen bir patlama sonrasında El Nahda’nın kurucularından olan Raşhid Gunnuşi’ye iftira atan Zeynel Abidin, en büyük muhalefetinden de kurtulmuştur. 1991’de El Nahda terör örgütü kabul edilmiş ve parti üyelerine karşı tutuklamalar, toplu işten atmalar yaşanmış, yaklaşık 15 bin kişinin de El Nahda üyesi olması suçlamasıyla kamuda çalışması engellenmiştir. Ülke içinde tam bir polisiye yönetim oluşurken 2008 yılına gelindiğinden artan işsizlik dolayısıyla tepkiler artmış ve Facebook dahil her türlü kendini ifade etme aracı da yasaklanmıştır.
2009’da yapılan seçimlerde seçmenlerin sadece yüzde 24,7’si sandık başına giderken Zeynel, bu seçimlerin sonuçlarını halkın yüzde 89’unun onu tercih ettiğini söyleyerek açıklamıştır. Abidin ve çevresindeki yakın akrabaları ülkenin kaynaklarını sömürürken işsizlik 500 bini bulmuştur. Bu işsizlik oranı da halktan uzun bir süre gizlenmiştir. Ülkedeki gençlerin yüzde 70’i başka bir ülkeye göç etmeyi düşünmeye başlamış ve halk despotizme dönüşen yönetimin kaçınılmaz bir şekilde değişmesi gerektiğine karar vermiştir.
Böyle bir ortamda üniversite öğrenimini yarıda bırakmış Tunuslu bir genç olan Muhammed Bouazizi, mallarına el koyan bir polisin onu tokatlayarak onurunu kırmasının ardından 17 Aralık 2010’da kendisini yakmıştır. Halk ertesi gün ayaklanmış ve sadece bir ay sonra 17 Ocak 2011’de Abidin, yanında götürdüğü altınlarla ülkeyi terk etmiştir. Arap Baharı’nı başlatan ve Tunus’ta “Yasemin Devrimi” olarak adlandırılan ayaklanmalar işte bu şekilde başlamıştır.
3. Sonuç
Tunus Arap Baharı’nın başlamasında bir öncü, bir ilham kaynağı olsa da halen özgürlük savaşı vermektedir. Ülkede demokrasi, devrim yaşayan diğer ülkelere göre iyi bir yerdedir ama oy verme şansını elde eden insanlar, maalesef karın doyurma şanslarını elde edememişlerdir. Tunus’un çözmesi gereken çok fazla sorunu ve zorlu bir yolu olsa da Orta Doğu ülkeleri arasında Arap Baharı’nın en başarılı ülkesi sayılabilir. Tunus’tan ilham alarak hala 21. yüzyılın başlarındayken teknolojinin gelişmesiyle doğru orantılı olarak haberleşme ve iletişim özgürlüğünün de artmasını ve temelli olarak yaza dönüşecek baharların yaşanmasını temenni ediyorum.
Kaynakça
Yrd. Doç. Dr. Aktaş, Murat. Arap Baharı ve Ortadoğu’da Demokrasi Arayışı ve Türkiye Modeli. Nobel akademik yayıncılık, eylül 2012.
“Arap Baharı: Tunus’ta ‘ekmek, özgürlük ve onur’ mücadelesinden geriye ne kaldı?”. Youtube, BBC News Türkçe, 17 Aralık 2020. Tıklayınız
“Arap Baharı’na ne oldu”. Youtube, Kuest, 19 Mart 2021. Tıklayınız
Koraltan, Feyza Hilal, Bir devrim süreci: Arap Baharı. Tıklayınız