Nüfusun yaşlanması sorununa çözüm bulmak isteyen gelişmiş Avrupa ülkeleri, gelişmekte olan ülkelerle yaptıkları anlaşmalarla o dönemde ihtiyaç duydukları iş gücü ihtiyacını karşılamışlardır.
1950-60’lı yıllarda Avrupa’nın birçok ülkesinde olduğu gibi Fransa’da da ülkenin iş gücü ihtiyacını karşılamak için dünyanın çeşitli yerlerinden gelen işçiler, başlarda olumlu karşılanmıştır. Bunun sebebi, genel kanı olarak bu işçilerin gittikleri ülkelerde misafir olarak bulundukları ve günün birinde geldikleri gibi geri döneceklerinin düşünülmesidir. Ancak bu işçilerin çalışma hayatının dışına çıktıkları zaman gittikleri ülkelere yerleşmeleri ve orada yaşlanmaya başlamaları, Avrupalı devlet yetkilileri tarafından bir sorun olarak görülmeye başlanmıştır. Bunun nedeni ise yaşlı nüfusun ekonomik ve sosyal olarak oluşturduğu yüktür. Göçmen işçilerin hayatları boyunca ağır işlerde çalışmaları sonucu sağlıklarının diğer insanlara göre erken yaşta bozulmaya başlaması da bu sorunu daha ciddi bir mesele haline getirmiştir.
Göçmen işçiler çalışma hayatları boyunca çalıştıkları ağır ve zorlu işlere bağlı olarak iş kazası ve meslek hastalığı gibi sorunlarla daha çok karşılaşmaktadır. Bu da gösterir ki yaşlı göçmenlerin sağlık durumları nüfusun geri kalanına göre çok daha kötü durumdadır. Ayrıca, yaşlanan nüfusa yapılan harcamaların artması çalışan nüfusun yükünü de artırmıştır. Bu durumun halk arasında oluşmaya başlayan göçmen karşıtı düşüncelerin temelinde bulunan etkenlerden biri olduğunu düşünebiliriz.
Maddi ve sosyal kaygılarla göç etme kararı alan ve ekonomik göçmen olarak nitelendirebileceğimiz bu kişiler, zamanla gittikleri ülkelerde kalıcı hale gelmiştir. Bu kişilerin geldikleri ülkelere dönmemesi ve kalıcı olarak göç ettikleri ülkelerde yaşamaya başlamaları, göçmenlik durumunu sorun haline getirmiştir. Bu durum, yaşlı göçmenler için de bazı problemlere yol açmıştır. Aidiyet ve dil sorunları, sosyal dışlanma ve sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan eşitsizlikler bu sorunlara örnek olarak gösterilebilir.
Göçmenlerin çalışma dönemlerinde herhangi bir işe giremediklerinde ‘’işsiz göçmen’’ olarak etiketlenmesi ve yaşlandıkları için artık çalışamadıkları dönemde de ‘’yaşlı göçmen’’ gibi ayrımcı sıfatlar ile tanımlanması, Batı toplumlarında göçmen olmanın ne kadar zor olduğunu açıklamaktadır. Göçmenlerin kaldıkları ülkelerdeki varlıklarını meşrulaştıran en önemli sebep olan iş gücüne katkı, göçmenler emekli olduktan sonra geçerliliğini kaybetmiş ve ortaya ‘‘kullanışsız göçmen’’ figürü çıkmıştır.
Fransa’nın göçmenleri yalnızca çalışma güçleri nedeniyle barındırması ve onları yalnızca çalıştıkları müddetçe tanıması, göçmenler yaşlandıkları zaman onların statü kaybına uğramasına ve işe yaramaz bir konuma gelmelerine sebep olmuştur.
Yaşlı göçmenler sadece göç ettikleri ülkede değil, kendi köken ülkelerinin sosyal sigorta kurumları tarafından da bir yük olarak görülür. Bu nedenlerden dolayı yaşlı göçmenler dünyanın neresinde olursa olsun yaşlılıklarını olumsuz koşullar altında yaşamak zorundadır. Tam burada akıllara gelen yaşlı göçmenlerin emekli oldukları zaman neden köken ülkelerine geri dönmedikleri sorusu ise, eğer göçmenlerin köken ülkelerinde bulunan akrabaları ile güçlü bağları yoksa göç ettikleri ülkede yaşamaya devam etmek istemeleri ile açıklanabilir. Bunun yanında, eğer köken ülkeye döndükleri zaman yaşlılık dönemlerinde onlara destek olacak kimseleri yoksa çalışma hayatlarını geçirdikleri ülkede kalmak kalmak tercihten çok bir zorunluluk haline gelmektedir. Buna örnek olarak, ailesiyle birlikte Fransa’da yaşlanan göçmenlerin büyük bir kısmımın, Fransa’da gömülme fikrine sıcak baktığını gösterebiliriz. Bu durumun normalde olumsuz olarak karşılanan ‘’göçte ölme’’ fikrinde yarattığı büyük değişim de oldukça şaşırtıcıdır.
Kaynakça
Yüksel, H. & Hiçdurmaz, Z. (2019). “Misafir İşçiden” “Yaşlı Göçmene” Avrupa’da yaşlanan göçmenlerin sorunları: Fransa örneği. Journal of Economy Culture and Society