AİK Yazılar ÇİN – KÖRFEZ ÜLKELERİ – ABD İLİŞKİLERİ (ÇİN’İN ORTA DOĞU POLİTİKALARI)

ÇİN – KÖRFEZ ÜLKELERİ – ABD İLİŞKİLERİ (ÇİN’İN ORTA DOĞU POLİTİKALARI)

Categories:

Geçmişten günümüze uygarlık tarihinde önemli bir yere sahip olan Çin, Soğuk Savaş dönemi sonrasında kalkınma hızındaki artış ile günümüz dünya ekonomisinde de oldukça önemli etkilere yol açmıştır. ABD’den sonra dünyanın en büyük ekonomisi haline gelen ülkenin dış politikası da, artan enerji ihtiyaçları doğrultusunda farklı coğrafyalarla kurulan ilişkileri beraberinde getirmiştir. Bunların en başında, küresel güçlerin en gözde hedef bölgelerinden, gerilimin hiçbir zaman eksik olmadığı Orta Doğu bölgesi gelmektedir. Çin’in Orta Doğu politikalarını Soğuk Savaş dönemi ve sonrası gibi birkaç dönüm noktası ile incelemek mümkün.

SOĞUK SAVAŞ DÖNEMİ

Çin Komunist Partisi’nin kurucusu Mao Zedong, “Intermediate zone theory” olarak adlandırdığı yaklaşımı ile dönemin dış politikasını dile getirmiştir. 2. Dünya Savaşı sonrasında İngiliz ve Fransız hakimiyetinden kurtulmaya başlayan Orta Doğu bölgesini Mao, ABD ve Sovyetler Birliği’nin rekabet noktası olarak görmüştür. Bu bakış açısıyla Çin’in o dönemlerden itibaren Orta Doğu’ya verdiği önem görülmektedir. Ancak Mao’nun liderliği döneminde, Çin’in güvenliğinin sağlanması ve iç siyasete odaklanılması amacıyla Orta Doğu ile ilişkiler verilen önem ile doğru orantılı olarak artmamıştır. Aynı zamanda SSCB ile tutarlı politikalar takip etme isteği de ABD ile yakın olan bölge ülkeleriyle arasındaki ilişkileri sınırlandırmıştır.

1955’te yapılan Baundung Konferansı ile Orta Doğu ülkeleriyle ilk temaslar sağlanmıştır. 29 Asya ve Afrika ülkesinin katıldığı bu konferanstan sonra Irak, Mısır, Suriye ve Yemen ile diplomatik ilişkiler kurulmuştur. Bu konferansta, dönemin başbakanı Zhou Enlai vurguladığı ve ulusların toprak bütünlüklerine karşı saygı, saldırmazlık, iç işlerine müdahale etmeme, eşitlik gibi ilkeleri içeren 5 prensibi ile dönemin Orta Doğu politikasını şekillendirmiştir. Bu doğrultuda Nasır yönetimiyle ilişkiler kurularak Süveyş Kanalını millileştirmesi kararında Mısır’a büyük destek verilmiş ve SSCB yanlısı devletler ile diplomatik ilişkiler kurulmuştur. 

1960’lı yıllara gelindiğinde, bazı önemli değişimler yaşanmıştır. Bunların başında Çin ve Sovyetler Birliğinin yaşadığı ideolojik ayrışma gelmektedir. Bu ayrışma Çin’in SSCB yanlısı devletlerle kurduğu ilişkileri etkilemiştir. Mısır ve Suriye gibi SSCB ile müttefik olan ülkelere karşı daha mesafeli bir tutum içerisine girilmiştir. 1966 yılında Çin’in kapitalizmin etkilerinden tamamen kurtulmak için başlattığı Kültür Devrimi de SSCB ile ilişkilerindeki değişimi körüklemiştir. 1971’de BM Güvenlik Konseyi daimi üyeliğinin elde edilmesine kadar Çin’in Orta Doğu’daki ilişkileri durağanlaşmıştır. Ardından bölgedeki ekonomik varlık da gözetilerek diplomatik ilişkiler kurulmaya devam edilmiştir.

SOĞUK SAVAŞ SONRASI 

Mao’nun ölümünden sonra iktidara gelen Deng Xiaoping beraberinde birçok değişimi getirmiştir. Mao’nun ardında bıraktığı Çin, Kültür Devrimi’nin de etkileriyle, bazı başarılarına rağmen kötü bir ekonomiye sahiptir. Bu nedenle, Çin ekonomisini aşama aşama modernleştirme amacı doğrultusunda sanayi, ulusal savunma, tarım ve bilim ve teknoloji konularını kapsayan “ dörtlü modernleşme” kavramı ortaya çıkarılmıştır. Deng’in aklında liberal ekonomi politikalarına girişmek vardır ancak yol açabileceği sonuçlardan endişe duymaktadır. Oldukça yavaş bir süreçle Çin ekonomisi kapalı, devletçi bir yapıdan dışa açık, piyasa ekonomisine doğru evrilmeye başlamıştır.

Ayrıca bu dönemde ideolojik vurgu da Mao dönemine kıyasla oldukça azalmıştır. Alınan kararlarda Çin’in faydası ön planda tutularak pragmatik bir tutum sergilenmiştir. Birçok Orta Doğu ülkesiyle diplomatik ilişkiler kurulmakta iken başlayan İran-Irak Savaşı Çin’in silah ticaretine başlaması için de olanak sunmuştur. Bu sayede İran ile günümüze kadar devam edecek olan ilişkiler kuvvetlendirilmiştir. Ayrıca günümüzde İran-Çin ilişkilerinin hâlen kuvvetli bir şekilde devam etmesindeki en büyük nedenlerden biri, ABD’nin İran’a olan sert tutumudur. İzlenen bu sert dış politika, İran’ın Çin’i daha elzem görmesine neden olmuştur.

1980’li yıllardan itibaren oldukça artan enerji ihtiyaçları doğrultusunda Çin tarafından petrol zengini ülkelerin güveni kazanılmaya çalışılmıştır. Irak ile yapılan petrol antlaşmaları ABD’nin Saddam hükümetine yaptığı saldırıdan sonra geçersiz kılınsa da ilerleyen dönemlerde Kuzey Irak’ta oluşan yerel yönetimle anlaşmalar yapılmıştır. 1993 yılında Çin, çabalarının sonucunda net petrol ithalatçısı konumuna gelmiştir

Arap ülkelerinin yanında, Orta Doğu’da Çin’i tanıyan ilk ülke olan İsrail ile de diplomatik ilişkiler kurulmuştur. Öncesinde Arap yanlısı bir politika izleyen Çin’in tarımda ve çeşitli diğer alanlarda ihtiyaç duyduğu teknolojiye erişimi için İsrail oldukça önemli bir konumdadır. İsrail ile ilişkilerin bu dönemde gelişmesindeki en önemli etkenlerden birinin Mao yönetiminin devam etmemesi olduğunu söyleyebiliriz. Reformcu bir lider olan Deng’in ideolojik yaklaşımları azaltması iki ülke arasındaki ilişkilerin daha rahat oluşmasını sağlamıştır. 

2004 yılında Çin-Arap İşbirliği Forumu kurulmuştur. 2006 yılında Çin’i ziyarete gelen Suudi Arabistan Kralıyla enerji ithalatı konusunda önemli anlaşmalara imza atılmıştır. Orta Doğu’da bu dönemde artan ekonomik ilişkilerin yanı sıra “yumuşak güç unsurları” olarak adlandırılan kültürel, ideolojik ve kurumsal etkenlerle de Çin, bölgede çekici hâle getirilmeye çalışılmıştır. 

ARAP BAHARI SONRASI

Orta Doğu’nun dönüm noktalarından biri olan ve bölgede halihazırda süren gerilimi oldukça artıran Arap Baharı, küresel güçlerin dış politikalarını değiştirmelerine sebep olmuştur. Bu beklenmedik ayaklanmalara hazırlıksız yakalanan ülkelerden biri olan Çin, iç işlerine müdahale etmeme prensibi doğrultusunda gözlemler bir tutum sergilemiştir. Ayaklanmalar sonrasında değişen otoriter yönetimler ve ABD’nin bölgedeki rolü Çin’i endişelendirse de, Arap Baharı sayesinde bölgedeki sorunların çözümünde aktif bir konuma sahip olmuştur. Suriye Savaşı esnasında bu konumun etkilerini görmek mümkündür. Savaş sonrasında Suriye’nin yeniden yapılanması için yaptığı ekonomik ve insani anlaşmalarla bölgede önemli bir etken olduğunun anlaşılmasını sağlamıştır.Ayrıca Suriye Savaşı’nda destekleyici bir rol oynamasında ülkedeki Uygurların ayaklanmalarından duyduğu endişe de etkilidir.

SONUÇ

Çin; diplomatik ilişkiler kurmak istediği ülkelerin dini yapısı, yönetim şekli gibi unsurlarındansa hassas noktası olan Tayvan, Tibet ve Doğu Türkistan bölgelerine bakış açılarına dikkat etmektedir. “Kimseyi rahatsız etmeden büyüme” politikası doğrultusunda enerji arz güvenliğinin sağlanmasına önem vermektedir. Zira dünyanın üretim merkezi haline gelen Çin için ham madde ve enerji ihtiyacını karşılamak önemlidir. Bu doğrultuda Orta Doğu bölgesiyle iyi ilişkiler kurabilmek Çin için elzem olmaya devam edecektir.

KAYNAKÇA

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/219654

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/791444

https://www.insamer.com/tr/cin-israil-iliskileri_3458.html

https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1114894

https://www.akademikkaynak.com/yumusak-guc-nedir-tanimi-ve-unsurlari.html#:~:text=Yumu%

C5%9Fak%20g%C3%BC%C3%A7%20unsurlar%C4%B1%20ise%20%C3%A7etrefilli,olan%20potansiyel%20unsurlar%20olarak%20g%C3%B6r%C3%BClmektedir.

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1143731

Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir