AİK Yazılar Hindistan – İngiltere’nin Girişi ve Yaşanan Gelişmeler

Hindistan – İngiltere’nin Girişi ve Yaşanan Gelişmeler

Categories:

Hindistan, Geniş bir coğrafyada oldukça kalabalık bir nüfusa sahiptir. Gerek coğrafi konumu gerekse sahip olduğu zenginliklerle Doğulu ve Batılı ülkelerin ilgisini çekmiştir. Yeni Çağ’da Hindistan yalnızca İngiltere tarafından sömürgeleştirilmeye çalışılmadı. Hatta İngiltere’nin bu amaçla bölgeye gelen Batılı ülkelerin sonuncularından olduğunu söyleyebiliriz. Fakat bölgede diğer Batılı sömürge imparatorluklarından daha kalıcı olmuştur.

Daha on beşinci yüzyılın sonlarında Portekizliler, ardından da Hollandalılar Hint Okyanusu’nda gemilerini dolaştırmaya başlamışlardı. Amaç Avrupa’nın Doğu ticaretini ele geçirmek ve bunu son ana kadar kıskanç bir şekilde korumaktı. Hindistan ticaretinin tekelini ele geçirmenin Batı devletleri için önemini ve diğerleri arasından İngiltere’nin neden daha kalıcı başarılar elde ettiğini anlayabilmek amacıyla, Portekizlilerden başlayarak bölgedeki Batılı güçlerin üsler edinme ve ticaret tekelini ele geçirme uğrundaki gerek kendi aralarında gerekse de bölgedeki yerli tüccar ve krallıklarla yapılan mücadelelerini değerlendirmek bir zorunluluktur.

Hindistan ve Portekiz

Yeni deniz güçlerinin gelişmekte olduğu Batı Avrupa limanlarından okyanus ötesi seyahatler gerçekleştirmeye başlandı. Gemici Henri, baharat tekelini Venediklilerin elinden almak istiyordu. Bu amaçla Hindistan’a okyanuslardan ulaşmak amacıyla 1415’te başlattığı girişimler, yüzyılın son on-on beş yılında Diaz, Kolomb, Cabot ve Vasco da Gama gibi denizcilerin gerçekleştirdikleri Ümit Burnu’nun dönülmesi, Afrika kıtasının dolaşılması, Hindistan’a ulaşılması ve bu arada Amerika kıtasının bulunması vb. bir dizi meşhur “coğrafi keşif’ ile sonuçlandı. 1498’de Vasco da Gama’nın Ümit Burnu’nu dönmesiyle birlikte Avrupa’daki Hindistan ticaretinin merkezi değişti. Merkez, artık kesin olarak Akdeniz bölgesinden Atlantik kıyılarına kaymıştı.

Portekizli denizcilerin, Afrika kıtasının doğu kısmını boydan boya geçerek “Fas’tan Ümit Burnu’na Atlantik deniz yolunu açmaları yaklaşık seksen yılda gerçekleşirken” hiç bilmedikleri Hint Okyanusu’nu kazasız belasız geçmeleri ve Çin’e ulaşmaları sadece 15 yıl sürdü. Gama, ilk seferinde gemilerine baharat yükleyerek geri döndü. Beraberinde, bölgede hangi malların bulunduğuna, oralarda hangi Avrupa mallarına ihtiyaç duyulduğuna ve güç dengelerine ilişkin bilgiler de getirdi.

İngilizler, Hindistan’daki ilk sömürge faaliyetlerini 1612 yılında bölgede bir ticari merkez kurarak oluşturdular. Bu ticari adım İngiliz Kraliçesi 1. Elizabeth’in emriyle gerçekleşti. 1600’lerde başlayan İngiliz sömürgesi, 1803 yılına gelindiğinde Pencap bölgesi dışında bütün Hindistan,’ı etkisi altına almıştı. On yedinci yüzyılın hemen başlarından itibaren İngilizlerin Hint Okyanusu’ndaki faaliyetleri, Portekizlilerin bölgedeki siyasetlerine önemli darbeler vurdu. Gerek askeri anlamda ve gerekse bölgedeki siyasi ilişkiler anlamında Portekiz güç kaybetmeye başladı.

Başta Fransa olmak üzere İngiltere ve Rusya gibi güçler bölgeye hâkim olmak için mücadele ettiler. Hepsi, Hindistan’a sahip olmanın maddi kazanımların yanı sıra itibar açısından da önemli olduğunu hesap etmişlerdi. Öyle ki XIX. yüzyılda Türkistan hanlıklarında Hindistan’a sahip olmanın Dünya egemenliğini sağlayacağı şeklinde bir düşünce hâkim olmuştur. Fransa, Hindistan’da hâkimiyet kurma çabasında önemli aktörlerden biri olmuştur. Fransa’nın bu çabası Yedi Yıl Savaşları (1756-1763) ile sona ermiştir. Fransızlar Hindistan’dan tamamen çıktıktan sonra İngiltere’nin bölgedeki en önemli rakibi Rusya olmuştur.

Yedi Yıl Savaşı

Yedi yıl savaşlarının en büyük nedenleri İngiltere ve Fransa için sömürge yarışı, deniz üstünlüğünü sağlamaktır. Diğer yandan Avusturya ve Prusya içinse Orta Avrupa hegemonyası kurmak olmuştur. Bu savaşların sonuçları ise şunlardır: Fransa ekonomik ve politik açıdan zayıflamıştır. Kuzey Amerika ve Hindistan sömürgeleri ise İngiltere’ye geçmiştir. Ardından Fransız ihtilali başlamıştır. Paris Antlaşması ile İngiltere geniş sömürgeler elde etmiştir. Böylece dünyanın en güçlü sömürge imparatorluğu haline gelmiştir.

İngiltere’nin Hindistan’daki sömürge yönetiminde, 1773’te Warren Hastings’in Genel Valilik görevine atanmasıyla başlayıp Genel Vali olan Lord Bentinck’in oryantalist kültür politikalarına karşı çıktığı 1828’e kadar olan dönem dikkate değer özellikler göstermektedir. Her şeyden önce 1773 Düzenleme Kanunu ile başlayan dönem, Bengal kıtlığının etkilerinin silindiği ve Şirketin iflas ettiği bir anı takip etmektedir. Yaşanan bu ekonomik sıkıntılar, hükümetin Hindistan olaylarına farklı bir gözle bakmasına neden olmuştur. Her şeyden önce İngiliz kamuoyu ve hükümeti, Hindistan’a sadece “benden sonra tufan” mantığıyla yağmalayarak ve sömürmenin anavatanda yol açacağı olumsuz sonuçların yaşayarak görmüştür. Hindistan kaybedildiğinde ya da artık sömürecek ve anavatana aktaracak bir değerli zenginlik üretemez hale geldiğinde, İngiltere’nin de bu durumdan son derece ciddi bir biçimde etkileneceğinin farkına iyice varmış oldular. O nedenle, Hindistan’ın İngiliz refahı ve düzeni için ne denli önemli olduğunu idrak eden İngiliz idaresi, durumun düzeltilerek Hindistan’ı tekrardan anavatana hizmet eder hale getirmenin yollarını aramıştır.

1857 Hint Ayaklanması

10 Mayıs 1857 tarihinde Meerut’ta, İngilizlere ait olan Doğu Hindistan Şirketi tarafından kontrol edilen Hindistanlı askerler tarafından bir ayaklanma başlatıldı. Sebebi ise askerlerin kullandıkları tüfeklere ait fişeklerin domuz ve inek yağıyla yağlanmasıydı. Müslümanlar ve Hindular için dini açıdan hassas olan bu konu İngilizlerin düşündüğünden daha çok büyüdü. Delhi, Agra, Cawnpore ve Lucknow şehirlerine yayıldı.

Ayaklanma esnasında adeta patlama yaşayan Hint halkı çok sayıda İngiliz sömürgeci asker ve subayı öldürdü. İngilizler ise intikam almak için yüzlerce isyancı Hint askerini top mermileriyle öldürdü.

Ayaklanma sonucunda 1874 yılında Doğu Hindistan Şirketi kapatıldı ve Hindistan direkt Britanya yönetimine girdi. 1. Dünya Savaşı’na kadar bu şekilde devam eden süreçte Hint halkı İngilizlerin izin verdiği kadarıyla yönetimde söz hakkına sahip oldu. 1. Dünya Savaşı’na İngiltere’nin yanında giren Hindistan, İngiltere için bölgede askeri fedakarlıklarda bulundu.

Mahatma Gandhi ve Sessiz Direnişi

Mahatma Gandhi mesleği olan avukatlığı yaparken İngiliz meslektaşları ile aynı statüde olmasına rağmen ten rengi sebebiyle ikinci sınıf muamelesi görmüştü. Bu haksızlık karşısında haklı savunusunu yapmıştı. Gandhi’nin bu davranışı Hindistan halkı tarafından benimsenmiştir. Bu, Hindistan’da İngiliz yönetimine karşı bir direnişi de beraberinde getirmişti. Hindistan’ın İngiliz sömürgesi haline geldiğini gören Mahatma Gandhi halkın desteğini alarak şiddetsiz direniş yolunu seçmiştir. Halkın huzuru için sergilediği tutum ile örnek bir kişilik olmayı başarmıştır. Gandhi’nin kararlı duruşu hem Hinduları hem de Müslümanları bir araya getiren önemli bir imge olmuştur. Böylece halk emperyalizm karşısında birleşmiş ve bir bütün olarak direnişi desteklemiştir.

Hindistan halkının “bapu”su yani babası olarak saydığı Mahatma Gandhi, prensip sahibi biri olarak tanınan ve “Benim mesajım yaşamımdır” diye nitelediği ömründe sessiz direnişine yolda bir takım düstur ve ilkeler benimsemiştir. Her insanın hayatından bir ders çıkarması gerektiği düşüncesinde olan Mahatma Gandhi, kendisinin de hayatından çıkardığı derslerden en önemlisinin; kendi belirlediği ve yedi ölümcül günah olarak nitelediği aşağıda verdiğimiz unsurlardan uzak durmak olduğunu belirtmiştir.

Hayat Prensipleri/Yedi Günah

Mahatma Gandhi; çalışma olmadan servet, vicdan/bilinç olmadan haz, karakter olmadan bilgi, ahlak olmadan ticaret, insanlık olmadan bilim, özveri olmadan din, ilke olmadan siyasetin insanı günaha götüren unsurlar olduğuna inanmış ve bunlardan uzak durulması gerektiğini savunmuştur.

Emeksiz Kazanç

Mahatma Gandhi’nin babası Kaba Gandhi, devlete bağımlılığıyla bilinirdi. O, rüşvet kabul etmeyen ve servet sahibi olmak gibi bir tutkuya sahip olmayan bir kişiydi. Aynı bilinçte yetişen Mahatma Gandhi, geçim parasının alın teriyle kazanılmış olmasına dikkat etmişti. Avukatlık mesleğinin daha ilk yıllarında devlet dairelerinde dönen rüşvet olaylarını görerek zahmetsiz kazancın doğru olmadığını düşünmüştür.

Bilinçsiz Haz

İngiltere’de olduğu dönemde yaşadığı acı bir tecrübe, kendi mesleğini icra etmesinde önemli bir etken olmuştur. Mahatma Gandhi’nin ten renginden dolayı saçını kesmemesi, ona kendi işini yaparak özgüven kazanma yolunu açmıştı. Mahatma Gandhi böylelikle sade bir yaşam şekli benimsemiş ve çocuklarını da bu şekilde yetiştirmişti. Tüm benliğini saran kast duygularının yok edilmesi için yıllar geçecek olsa da o, birçok yönden kendini topluma adamanın öncelikle kendi yaşamını düzenlemekten geçtiğine inanmıştır.

İlkesiz Siyaset

Mahatma Gandhi, dürüst idarecilerin ilkelerinin halka, vatana, dünyaya hayırlı olmak çevresinde şekillendiği görüşünde olmuştur. Bundan dolayı siyasete göre vatanını ve halkını iyi tanıyan bir siyasetçi en iyi siyasetçi sayılabilir.

Özverisiz İnanç

Gandhi bir inanca sahip olmakla o inancı yaşamak arasındaki farkı görmüştü. İngiltere’de kaldığı dönemde Kitab-ı Mukaddes, Tevrat, Bhagavat Gita’yı okudu. Hinduizm’i yeniden anlamaya çalıştı.

Bu bağlamda Mahatma Gandhi’nin ahimsasını kendini yeniden tanıma temeline oturtmak yanlış olmayacaktır. Gita’yı okumayı benimsedikten sonra dertlerine çözüm bulmak için bu ilkeye başvurmuştur. İnsanın ruhen terbiyesini ancak ahimsa ile başarabileceğini vurgulamıştır. Mahatma Gandhi için bu ilke, “sessiz direnişi”nin kapısını açan bir anahtar olmuştur. Dolayısıyla özveri göstermeden yapılan ibadet eksik inancın ürünü olarak addedilmiştir.

Niteliksiz Bilgi

Mahatma Gandhi, bilim ve terbiye ile eğitim ve öğretimin birbirinden ayrılmaması gerektiği kanısındadır. Ona göre birey, bilgisini ahlak ve edep anlayışının verildiği bir sistem dâhilinde geliştirmelidir. Ancak böylece insanlara faydalı olabilir.

Ahlaksız Ticaret

Mahatma Gandhi’ye göre ticaret; tıpkı arkadaşlık gibi saygı, dürüstlük ve güven temelinde oluşmalıdır. Bundan hareketle ticaretin de ahlaklı olanının insanı huzura erdireceğini öngörmektedir.

İnsaniyetsiz Bilim

Mahatma Gandhi, bilimin varlık sebebinin insanların huzuru ve refahı olduğu savını benimsemektedir. O, bilim insanlarının insanlık ve vicdan anlayışından yoksun oldukları sürece, hüsrana uğrayacaklarını düşünmektedir.

Mahatma Gandhi’nin İlkeleri

Mahatma Gandhi, ülke refahını sağlamak ve halkı huzura kavuşturmak için bir yola çıkmıştı. Benimsediği belli başlı ilkelere sahip bir liderdi. Bunları başlıklar halinde sıralamak gerekirse:

Doğruluk: Gandhi’nin ilkelerinde ilk sırayı her şeyin başı sayılacak doğruluk almaktadır. Ömrünü Satya’yı (hakikati,doğruyu) bulmaya adamıştı. Mahatma Gandhi, kendi hatalarından yola çıkarak deneyimler kazandığını düşünmüş ve inançlarını “Doğruluk Tanrı’dır” ifadesiyle özetlemiştir.

Pasif Direniş: Onun için mücadele pasif direnişle aynı doğrultudadır. Hayatta kalmak ve insanca yaşamak için mücadele yolunda tercihini pasif direnişten yana yapmıştır. Mahatma Gandhi, bu düşünceyi ciddi anlamda siyaset boyutunda ilk uygulayan lider konumundadır.

Et Yemezlik: Hinduizm’in en göze çarpan prensiplerinden biri kuşkusuz et yememektir. Mahatma Gandhi de annesinin koyu bir Hindu olması hasebiyle bu prensipten oldukça etkilenmiştir. Hindistan dışında bulunduğu dönemlerde dahi et yememiştir. Ona göre et yemeden beslenme insan vücuduna faydalıdır. Ayrıca çok düşük gelir seviyesine sahip olan Hindistan’da ekonomik bir amaca hizmet etmiştir.

Brahmaçarya: Bu ifade Mahatma Gandhi için dünyevi zevklerden uzak kalmakla aynı anlama gelmektedir. Kaynaklarda Mahatma Gandhi’nin, ihtiras içeren duyguların kendisine büyük bir suçluluk ve utanç duygusu verdiği söylenir. Bu düşüncesiyle 36 yaşında cinsellikten uzak durma konusunda kendisine söz verdiği bilgisi mevcuttur. Ona göre Brahmaçarya, “duyguların düşünce, söz ve eylemde kontrolü” anlamını taşımaktadır.

Sadelik: Her zaman sade bir yaşam tarzı benimsediği bilinir. Mahatma Gandhi, Batı tarzı yaşamın çok masraflı olduğunu düşünmüştür. Ailesi ve çevresine sade yaşam için teşvikler yaptığı görülmüştür. Hatta halkın kendi kıyafetlerini kendilerinin dikmesini tavsiye ederek İngiliz mallarını boykot etmiştir.

İnanç: Mahatma Gandhi Hinduizm’e mensuptur. Budizm’i, Hristiyanlığı ve İslamiyet’i kutsal kitaplarından öğrenmiştir. Bütün dinlerin eşit olduğuna inanarak hepsine saygı duymuştur.

Sessiz Direniş (1919-1948)

Mahatma Gandhi’nin hayat prensipleri/ilkeleri, inandığı doğruları kendisine göre haklı mücadelesinin birer aracıydı. Bu yolda gerçek huzura ermek için önce insanın kendini arındırmasına inanmıştır. Dışarıdaki sorunlardan arınmanın yollarını aramıştır. Her eyleminde şiddetten uzak kalmayı öngörmüştür. Bu direnişini sessiz olarak betimleyerek insanlığa şiddetsiz de mücadele edilebileceğini kanıtlamıştır.

Asıl amacı şiddetsiz mücadele olan Gandhi, bunun da ancak şiddete sessiz kalarak gösterebileceğine inanmıştır. Bu bağlamda sömürgeciliğe karşı yapılan eylemlerde halk Mahatma Gandhi’nin sessiz direnişini benimsemiş, İngiltere yönetiminin şiddet yanlı politikasına karşılık vermemeyi tercih etmişti. Halkı, şiddete karşı sessiz kalınması gerektiği konusunda sürekli bilgilendirmiş ve Budizm’in kurucusu Buddha ile Peygamber İsa’ya yapılan zulümleri buna örnek göstermişti. Mahatma Gandhi; Budizm’in izinde şiddete tam anlamıyla karşı olmuş, öğretisine uygun bir yaşam sürdürmüş, bu derin felsefe Mahatma Gandhi’nin ahimsa misyonuyla birleştiğinde karşı durulamaz güç oluşturmuştu.

Mahatma Gandhi; ilk şiddetsiz direnişini Hindistan’da değil, bir Hint şirketinde avukat olarak çalışmak üzere 1893’te gittiği Güney Afrika Cumhuriyeti’nde başlatmıştır. Güney Afrika’da sadece Afrikalılara değil Hintlilere de ayrımcılık yapıldığını gören Mahatma Gandhi’nin kendisi de çeşitli zorluklarla karşı karşıya kalmış, bir mahkemede hâkimin Hindu türbanını çıkarmasını emrettiğinde buna karşı çıkmıştır. Yaşadığı ve gördüğü bu tarz örnekler şiddet içermeyen direniş fikri üzerine düşünmesine neden olmuştur. Artık yoluna devam ederek ırkçılığın kalkması için elinden geleni yapmaya tam anlamıyla karar vermiştir.

1906’da Güney Afrika Hükûmeti, Hint kökenlilerin özel bir kimlik taşımalarını öngören bir kararnameyi kabul edince, 11 Ağustos’ta Johannesburg’da düzenlenen büyük bir protesto gösterisinde ilk kez Satyagraha (hakikate adanma) ilkesine atıfta bulunmuş ve Güney Afrika’da ezilen, horlanan ve haksızlığa uğrayan Hintlileri bir araya getirerek onları bu yolda şiddetsiz direnişe davet etmiş; şiddet, yalan ve haksızlığın aynı şey olduğunu açıklayarak gerçek huzura ermenin tek yolunun şiddete başvurmamak olduğunu fark etmiştir.

Hindistan’a Dönüşü

Güney Afrika’da yürüttüğü mücadelenin ardından, Hindistan’a dönen Mahatma Gandhi’yi karşılamaya gelen on binlerce Hintli, onun, artık Hindistan için milli bir simge haline dönüştüğünü düşünmüştür. Kalabalığı gören Mahatma Gandhi, Hindistan’ın özgürlüğünü için herkesin birlik olabileceğini görmüştü. Ancak Hindistan’da kökleri çok eskiye dayanan kast sistemi Mahatma Gandhi’nin önünde büyük bir engel oluşturmuştu. Ülkede bir yandan sömürgeye karşı direniş faaliyetleri yürütürken bir yandan da kast sistemiyle savaşmış, sistemin içine giremeyen Haricanlardan Hinduizm’in en büyük günahı olarak bahsetmişti. Gandhi, Hindistan Kongre Partisinin farklı dil, din ve ırkların, ancak ortak kültür ve vatan ideali etrafında toplanabilecekleri “Tek Hindistan” politikasını kast sisteminin kalkmasıyla gerçekleşebileceğini savunmuştu. Ona göre halk daha kendi içindeki ayrılıkları halledemezken özgürlük mücadelesinde sonuçsuz kalacaktı.

Sessiz Direniş Karşısında İngiliz Hükûmetinin Tavrı

Mahatma Gandhi’nin çalışmaları meyvesini vermeye başladığında, İngiliz hükümeti direnişi görmezden gelmiştir. Ne var ki direniş çığ gibi büyümeye devam ederek ülke genelinde ayaklanmaların yaşanmasına neden olmuştu. Ayaklanmaların bitmeyeceğini anlayan İngilizler; ülke genelinde tutuklamalara girişmiştir. İngilizler, Hindistan kongresinin birçok şube üyelerini tevkif edip mallarına el koymuş, direniş hareketinin kışkırtıcılarıyla onlara uyanları ihtiyar, kadın, çocuk on binlerce insanı hapse atmıştır. Tüm zorbalıklara ve büyük kayıplara rağmen halk geri adım atmamıştır. Sessiz direniş hareketiyle ilgili olarak yargılananların hemen hepsi “hükümetle iş birliği yapmamaya ahdetmiş” olduklarını söyleyerek mahkeme gitmeyip savcı ve şahitlerin sözlerini dinlememişlerdi. Mahkemede sorulara cevap vermemiş ve mahkeme boyunca aralarında konuşmuş, kitap ve gazete okumuşlardı. Bu davranışlarıyla İngiliz yönetimini tanımadıklarını açıkça göstermişlerdir.

Mahatma Gandi’nin sessiz direnişi temel olarak İngiliz yönetiminin zulmü konusunda halkı bilgilendirmek, İngiliz hükûmetiyle teması kesmek, kamuda çalışanların istifasını sağlamak, hükümetin tekelinde olan tuz imalatında halkı doğrudan satışa ve imalata teşvik etmek, içkiden halkı menetmek, ağır toprak vergisini vermeyerek halkı kışkırtmak, İngiliz malları ve yabancı kumaşların alımını boykot etmek amaçları doğrultusunda vücut bulmuş ve bu sabırlı duruşla Hintlileri başarıya ulaştırmıştır.

Tuz Yürüyüşü (12 Mart 1930)

Sessiz Direnişin önemli bir kısmını da meşhur “Tuz Yürüyüşü” oluşturmaktadır. Bu açıdan bakıldığında Hindistan’ın uzun sahillerinde bolca bulunan tuzun, Hintlilerin üretmesi ve satmasının İngiliz hükümetince yasaklanması üstelik de Hintlilerden tuz vergisi adı altında ağır vergiler alınması halkı öfkelendiren son adım olmuştur. Tuz Yürüyüşü Mahatma Gandhi liderliğinde başlayan ve milyonları peşinden getiren kayda değer bir direniş simgesi haline gelmiştir. Gandhi, tuz yürüyüşü öncesince Genel Vali Lord Irwin’e yazdığı uzun mektupta şunları dile getirmiştir:

“Neden İngiliz egemenliğini bir lanet olarak görüyorum? Çünkü gitgide artan bir sömürü sistemi ve ülkenin dayanamayacağı kadar yıkıcı, pahalı askeri ve sivil yönetimi, suskun milyonlarca insanı yoksullaştırmıştır.”

Mahatma Gandhi

Gandhi bu sözleriyle direnişine devam edeceğini alenen belirtmiştir. Ardından gelen birçok destekçisiyle Dandi denilen bölgeye doğru aylarca süren yürüyüşe başlamıştır. Sahilde toplanan halk İngiltere’nin yasağını çiğneyip tuz üretmiştir. Bundan dolayı Mahatma Gandhi ve binlerce kişi tutuklanmış; yasa işlemez hale getirilmiştir. Halkın bu yürüyüşü sömürge devletine karşı silahsız kazanılmış önemli bir örnektir.

Mahatma Gandhi’nin Ölümü

Hindistan’nın ve Hindistan Bağımsızlık Hareketi’nin siyasi ve ruhani lideri, gerçek ve kötülüğe karşı aktif ama şiddet unsuru içermeyen direniş ile ilgili olan Satyagraha felsefesinin öncüsü Mohandas Karamçand, Gandi’nin halk arasındaki çatışmaların sona ermesi için tuttuğu ölüm orucu bedenini oldukça zayıflatmış ve bitkin düşürmüştü. Bütün bunlara rağmen ayakta kalmayı başaran Mahatma Gandhi, 30 Ocak 1948’de Yeni Delhi’de fanatik bir Hindu tarafından öldürülmüştür.

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından, Mahatma Gandhi’nin doğum günü olan 2 Ekim, “Dünya Şiddete Hayır” günü olarak ilan edilmiştir.

Mahatma Gandhi, “Hindistan Hintlilerindir.” diyerek sabırla ömrünü sessiz mücadelesine adamıştır. Yıllar boyu derin sessizliğe gömülen kitleler onun sayesinde harekete geçmiştir. Kendi halkının dışında herkes için de bu direnişini sürdüren Mahatma Gandhi, şiddetsizlikle şiddetin karşısında durulabileceğini kanıtlamıştır.

Mahatma Gandhi’nin şiddetsizlik eylemi kimilerince etkisiz ve basit olarak değerlendirilmiştir. Sonuca bakıldığında ise Hindistan’ın ulaştığı başarı etkisinin en iyi göstergesidir. Sessiz direnişin şiddet karşısındaki şiddetsiz duruşu; düşünsel ve duygusal zarar vermemek hatta nefret ve intikam duygusundan arındırmak anlamına da gelmektedir. Bu açıdan bakıldığında bütün etnik köken ve dinlere karşı saygı ve sevgiyi içinde barındırır. Söz konusu direniş/mücadele sabır ve kararlılıkla yoğurulduğunda büyük bir etki uyandırarak başarıyı kaçınılmaz kılmıştır.

Her yıl 15 Ağustos tarihinde kutlanan Hindistan Bağımsızlık Günü, Hindistan’ın İngiltere’den bağımsızlığını aldığı gündür. Ülke, 1740-1947 yılları arasında İngiltere’nin sömürgesi olarak varlığını sürdürmüştür. 1940’ta da Pakistan ve Hindistan olarak ikiye bölünmüştür. Hindistan, 15 Ağustos 1947 yılında bağımsızlığını tamamen kazanmıştır.

Kaynakça

Birinci için buraya tıklayınız.

İkinci için buraya tıklayınız.

Üçüncü için buraya tıklayınız.

Dördüncü için buraya tıklayınız.

Beşinci için buraya tıklayınız.

Altıncı için buraya tıklayınız.

Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir