AİK Yazılar Hong Kong ve Statüsüne Dair Birkaç İnceleme

Hong Kong ve Statüsüne Dair Birkaç İnceleme

hong-kong-ve-cin-tek-devlet-iki-sistem
Categories:

Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı ayaklanma ve protestoların devam ettiği Hong Kong Özerk İdari Bölgesi’nin ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin tüm müdahalelerine rağmen ulusal kimliklerini korumaya çalışan Hong Kongluların bugünkü durumunu anlayabilmemiz için aslında her şeyin başlangıcı olan İngiltere-Çin arasındaki ticareti incelememiz gerekir.

1830’lu yılların sonlarına doğru sanayi devrimini tamamlayan Britanya İmparatorluğu, yeni pazar ve ham madde bulma amacıyla Asya ve Uzak Doğu’ya açıldı. 19. yüzyılda sömürgesi haline getirdiği Hindistan’da ürettiği afyonu Çin’e satarak karşılığında çay, porselen, gümüş ve ipek alan Britanya İmparatorluğu, bu şekilde dış ticaret açığını kapatmayı hedefledi. Halkı uyuşturması ve askerlere ciddi zararlar vermesi sebebiyle Çin’de satışı resmen yasak olan afyon ise kaçak yollarla fiilen serbest hale geldi. Çin ciddi bir ekonomik durgunlukla beraber İmparatorluk içerisinde gümüş sıkıntısı çekilmesi ve ordu-kamu düzeninin bozulması sebebiyle bu kaçak ticarete müdahale etmek zorunda kaldı. Müdahaleler sonucunda 14 ton afyon ve 43 bin afyon çubuğunu denize döken Çin İmparatorluğu, bu kaçakçılığı yapan binlerce kişiyi de tutukladı. Bu olay afyon ticaretinden büyük bir kâr elde eden İngiltere ile Çin arasındaki iplerin gerilmesine sebep oldu.

1839 yazında İngiliz ve Amerikalı denizcilerin sarhoş olup bir köylüyü öldürmeleri hâlihazırda gergin olan ipleri kopardı ve her iki taraf da birbirlerine karşı savaş kararı aldı. “Afyon Savaşları” olarak adlandırılan iki savaş sonucunda da Çin yenildi ve Batı’nın üstünlüğünü kabul etti. Günümüzde “Eşitsizlik Antlaşmaları” olarak adlandırılan 29 Ağustos 1842 tarihli Nanking ve 24 Ekim 1860 tarihli Pekin Anlaşmaları ile beraber bugünkü Hong Kong Özel İdari Bölgesini oluşturan Hong Kong adası, Kowloon ve Xinjie bölgeleri İngiltere’ye bırakıldı. İngiliz sömürge toprağı haline gelen Hong Kong, İkinci Dünya Savaşı ve Çin’de komünist rejimin iktidar olmasına kadar Çin’e ekonomik sosyal ve kültürel olarak bağlı kaldı. Mao Zedong’un komünist rejiminden kaçan binlerce Çinli, Hong Kong topraklarına sığındı. Buradaki halk her ne kadar etnik olarak Çinli olsa bile çoktandır kendilerine ait yeni bir ulusal kimlik oluşturmuştu.

1950’de Çin Komünist Partisi’nin iktidar olmasıyla beraber ülke 1978’e kadar kapanma sürecine girdi. Çin Halk Cumhuriyeti, 1978’den sonra ekonomide izlediği açık kapı politikası ile dünyaya açıldı ve diğer ülkelerle ticari ilişkiler kurmaya başladı. Bu ekonomik açılım sayesinde Hong Kong ile Çin, ticari alanda işbirliği yapmaya başladı. Hong Kong, Çin için dünyanın geri kalanına açılan bir pencere konumuna geldi.

Hong Kong ile ticari ve diplomatik ilişkilerini iyiden iyiye düzelten Çin, bunu fırsat bilerek 1960’ta “Ana Karaya Yeniden Katılım” isimli yeni bir siyasi politika izleme kararı aldı. Ulusal birliği sağlamak amacıyla ilk adımı Eylül 1981’de Tayvan’ın barışçıl bir şekilde birleşmesi için attı. Sömürgeci kimliğinden sıyrılmak isteyen ve 99 yıllık kiralama sürecinin neredeyse sonuna gelen İngiltere de bu birleşme için aracı oldu ve bölgeden çekilmeye karar verdi.

Çin Halk Cumhuriyeti Tayvan’dan sonra Hong Kong’un da ana karaya bağlanmasına yönelik girişimlerde bulunmaya başladı. Bunun için 1981-1982 yıllarında İngiltere ile Çin Halk Cumhuriyeti arasında müzakereler başladı. 1942’ten beri kendi ulusal kimliğini ve sosyo-kültürel yapısını oluşturan Hong Kong halkına bağlanmayı isteyip istemediklerine dair fikirleri bile sorulmadı. Hong Kong’un geleceği İngiltere-Çin Halk Cumhuriyeti arasındaki görüşmelere ve pazarlıklara bırakıldı. 1984 yılında sona eren müzakereler sonucunda 50 yıl süreyle geçerli olacak olan Çin-İngiliz ortak deklarasyonu imzalandı ve bu deklarasyonla beraber Hong Kong halkının selfdeterminasyon hakkı ihlâl edildi.

Deklarasyon 1985’te yürürlüğe girdi ve Hong Kong, 1 Temmuz 1997’de dış ilişkiler ve savunma dışında geniş bir özerklik tanınarak Çin Halk Cumhuriyeti’ne bağlandı. Ana karaya katılımın ilk yıllarında her şey deklarasyona göre ilerledi ancak Hong Kong’un ayrı bir ticaret merkezi, ayrı bir limanı ve ayrı bir ekonomisi vardı. Öyle ki, İngiliz sömürgesinden kendisine miras kalan bir kapitalist sistem olan “Tek Devlet, İki Sistem” politikasına rağmen çok başarılı bir politika yürütmüş ve Dünya Ticaret Örgütünün kurucu üyelerinden biri olmuştur.

1991 yılından beri Hong Kong’un kendi iç işlerini yürütebilmesi için kendine özel bir yasası bulunuyor. Bu yasa yapısı; Temel Yasa, daha önce geçerli olan yasalar ve Hong Kong yasama organı tarafından çıkarılan yasalar olmak üzere üç ana parçaya ayrılıyor. Temel Yasa oluşturulurken arada yasal bazı boşluklar bırakıldı ve günümüzde Çin Halk Cumhuriyeti bu boşlukları kendi çıkarları doğrultusunda doldurarak içten içe Hong Kong yönetimine müdahale ediyor. Çin Halk Cumhuriyeti’nin yapmış olduğu bu otoriter yasacılık “Tek Devlet, İki Sistem” anlayışının yavaş yavaş “Tek Devlet, Tek Sistem” anlayışına evrilmesine sebep oluyor.

Hong Kong’un başkanlık seçimlerine dahi müdahale eden Çin’e karşı 2014’te benliğini korumaya çalışan halk tarafından “Şemsiye Hareketi” başlatılmıştır. Bu hareket zamanla kitlesel protestolara dönüşmüştür ve günümüzde de hâlâ devam etmektedir.

Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir