Cumhuriyetçi Başkan Donald Trump, kendi yönetim süresi boyunca dış politikada ulusalcı bir yaklaşım sergilemiş ve geleneksel ABD başkanlarının aksine ilk ziyaretlerini İsrail ve Suudi Arabistan’a gerçekleştirmişti. Bu durum, aslında Orta Doğu’daki dengeleri değiştireceğine dair sembolik bir hareketti.
Orta Doğu’dan çekilme planı her ne kadar gündemde olsa dahi Trump yönetiminin pek de buna göre davrandığı söylenemez. Özellikle, İsrail ziyaretlerinde Trump’ın yahudi asıllı damadının çokça etkisi olduğunu söyleyen uzmanlar var. Fakat her şeyden öte, Trump’ın bir iş adamı olduğunu ve paranın bol olduğu bölgelerin onun için çok önemli olduğunu unutmamalıyız. Haliyle Trump’ın Orta Doğu’ya bu kadar çok yönelmesi bir rastlantı değil. Trump döneminde bölgede Amerikan varlığı gayet net hissediliyordu fakat Biden’ın şu anda çözmeye çalıştığı birçok sorunun temeli de yine Trump döneminde atıldı.
Dr. Tamer Kaşıkçı’nın dile getirdiği gibi, Obama zamanında İran’a karşı yürütülen ılımlı politika, Trump yönetiminde tam tersine dönmüş; İran dışlanmış, çeşitli yaptırımlar uygulanmış ve baskı altında bırakılmıştı. Yine Barack Obama zamanında dengeli bir politika izlenen İsrail-Filistin sorunu, Trump döneminde Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması ve ABD büyükelçiliğinin buraya taşınması ile radikalleşmiştir.
Ocak 2021’de yönetimi devralan Joe Biden, Donald Trump’ın aksine seçim kampanyaları boyunca Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’ın aleyhine konuşmuştur. Özellikle, Cemal Kaşıkçı suikastı sebebiyle Suudi Arabistan’ı çok sert bir dille eleştirmişti ama bugün geldiğimiz noktada Biden neredeyse geri adım atmak üzere. Bunun birçok sebebi var.
Başa geldiğinden beri pandemi sorunlarıyla, ekonomiyi canlandırmakla ve Rusya-Ukrayna Savaşı ile uğraşan Biden, birçok uzmana göre diğer dönemlere nazaran daha sorunlu bir Orta Doğu ile baş başa. Aynı zamanda, Çin’in hızlı büyümesine karşı koymaya ve Barack Obama ile başlayıp kendi yönetimine kadar devam eden Pivot to Asia yani Asya’ya dönüş stratejisini başarılı bir şekilde uygulamaya çalışıyor. Tüm bu hengamenin içinde ABD, Orta Doğu’daki İran, Rusya ve Çin tehdidini geç fark etmiş olacak ki Biden ilk yurt dışı ziyaretini Orta Doğu’ya yapmış, Trump’ın aksine, başkan olduktan 1-1,5 sene sonra Orta Doğu’ya ayak basmıştır. İlk ziyaretini İsrail’e ardından Filistin ve Suudi Arabistan’a yapan Biden, ilişkileri Obama zamanına döndürmeye çalışmaktadır.
Washington Post gazetesine ziyaret öncesi demeç veren Biden, 13-17 Temmuz Orta Doğu ziyareti için farklı farklı sebepler sunsa da asıl amacın bölgede oluşan güç boşluğunu doldurmak olduğunu biliyoruz. Suudi Arabistan ve İran’ın Çin ile gittikçe yakınlaşması ve birçok alanda anlaşmalar imzalaması, ABD için büyük bir tehlike. Çin’in hızlı büyümesinin önüne geçmek isteyen ABD, bence işe öncelikle Orta Doğu’dan başlamalıdır. Bunun için de Suudi Arabistan’a hala sıkı müttefikler olduklarını hatırlatmalı, İran’la sorunları çözmeli ve İsrail-Filistin arasındaki arabuluculuk rolünü geri kazanmalıdır. Fakat İran’a atılacak olan yakınlaşma adımları bölgedeki önemli müttefiklerden İsrail ve Suudi Arabistan’la ilişkileri bozabilir. Özellikle, Suudi Arabistan enerji arz güvenliği ve petrol fiyatlarının dengelenmesi açısından çok önemli bir role sahip. Rusya-Ukrayna Savaşı’nın bir sonucu olarak fazlasıyla artan petrol fiyatlarını dengelemek için Suudi Arabistan’ın normalin üzerinde petrol üretimi yapması gerekiyor. İşte bu noktada ABD, Suudi Arabistan’a oldukça muhtaç durumda.
Ziyaret sonrası basında konuşulan konulardan birisi de İran tehdidine karşı kurulacak olası bir Orta Doğu NATO’su idi. Böyle bir askeri müttefiklik olursa İsrail ve Suudi Arabistan’a göre İran’la olan ilişkilerini daha dengeli tutan Türkiye, bu oluşuma katılır mı? Ya da henüz resmi olarak iş birliği yapmayan Suudi Arabistan ve İsrail arasında diplomatik ilişkiler kurulur mu? Bunların hepsi şu anda birer merak konusu. Joe Biden hükümetinin tavrı ve kararları birçok şeyi baştan değiştirebilir. Takip edelim ve görelim.