AİK Yazılar Kolonyal Güçlerin Etkisindeki Etnik Ayrıştırmaya Yönelik Kimlik İnşası Bağlamında 1994 Ruanda Soykırımı

Kolonyal Güçlerin Etkisindeki Etnik Ayrıştırmaya Yönelik Kimlik İnşası Bağlamında 1994 Ruanda Soykırımı

Categories:

Batılı kolonyal güçler, soykırım öncesinde, koloni döneminde, Ruanda’da etnik kimliklerin ortaya çıkmasına ve kine dayalı etnik ayrışmaya neden olmuştur. Etnik kimliklerin inşası, ülkenin yönetici elitlerin frankofon tesiri dahilinde kalmasını sağlamıştır. Bu yazıda, Ruanda Soykırımını, koloni öncesi ve koloni döneminden başlayarak kine dayalı etnik ayrışma bağlamında Batı’nın etkisine değinilecektir.

Koloni Öncesi Dönemde ve Koloni Döneminde Ruanda

a) Koloni Öncesi Dönem

Ruanda’da, ilk sakinleri Twalar olmak üzere, farklı bölgelerden gelen 2 etnik grup daha bulunmaktadır: Hutular ve Tutsiler. Her ne kadar etnik gruplarına göre görev paylaşımı yapılsa da, Hutular, Tutsiler ve Twalar uzun bir süre boyunca farklı etnik grup olarak kalmışlar ve bütünleşmeleri o kadar ileri gitmiştir ki zaman içerisinde aynı dili konuşmaya ve aynı tanrıya inanmaya başlamışlardır. Birlikte yaşadıkları bu ülkede, aynı kültürü dahi paylaşmışlardır. Bu üç grup arasında egemenlik kaygısı, krallıklar arasındaki toprak hakimiyeti dışında herhangi bir etnik temelli çatışma yaşanmamıştır.

b) Koloni Dönemi

Diğer Afrika ülkelerine kıyasla, Ruanda’ya kolonyal devletler daha geç gelmiştir. Farklı dönemlerde, farklı ülkelerin kolonisi durumunda olan Ruanda’da, Batı devletleri, özellikle Almanya, Belçika ve Fransa tarafından vatandaşların etnik kökenlerini gösteren kimlik kartlarının oluşturulması, Hutuların büyük bir çoğunluğunun zorunlu üretime ve işçiliğe zorlanırken Tutsilerin idari makamlara ve yönetici konumlarına getirilmesi, modern hayatın önemli bir parçası olan eğitim ile iş imkanlarına ulaşımın ayrıcalıklı olması, ülkede haksız bir rekabet ve etnik kökenlerin keskin çizgileriyle belirlenen bir hiyerarşi ortamı ülkede tansiyonun artmasına, grupların aşırı kine dayalı intikam duygusuyla hareket etmesine sebep olmuştur.

Hutular ve Twalar geleneksel olarak siyasi, idari ve adli iş ortamlarında yer alsalar da, tüm işlemler Belçikalılar tarafından hayata geçirilen “Tutsileştirme” politikası gereği Tutsilerin elinde tekelleştirilmiştir. 1930’larda Hutulara hiçbir şekilde siyasi sorumluluk verilmemiş ve kilise tarafından da desteklenen bu politika, Tutsilerin yönetici, Hutuların ise sadık kullar olduğu düşüncesini ortaya çıkarmıştır.

Ancak 2. Dünya Savaşı’ndan sonra kendi kaderini tayin etme ve demokrasi dalgası Afrika’yı da içine aldığında, Tutsileri destekleyen kolonyal güçler ile kilise bu sefer Ruanda’da sayıca çoğunluğa sahip olan Hutuları destekleme eğilimi göstermişlerdir. BM, 1945’te oluşturulan BM Şartı’nda koloni ülkelerinde yaşayan insanlara özgürlük, adalet ve koruma sözü verdiğinde, Ruanda, MC mandasından BM Vesayet bölgesi altına sokulmuştur. Bunun sonucunda demokrasi fikrini yayma amacında olan Belçika keskin bir dönüş yapıp Tutsileştirme politikasının tam zıttını gerçekleştirmeye başlamıştır.

Artık Hutular da, önceden sadece Tutsilerin gidebildiği okullara gidiyor, idari işlerde görev alabiliyor ve yönetim makamlarına yükseliyorlardı. Kısacası, bu dönemde Hutular elit grup ilan edilmiştir. 1962’de bağımsızlığını ilan ederek ilk seçimlerine giden Ruanda, Tutsilere karşı sert ve ayrımcı politikalarıyla bilinen Kayibanda’yı başkanları olarak seçmişlerdir. Bu dönemde iyice keskinleşen etnik ayrım başta olmak üzere birçok sebep dolayısıyla bazı saldırılar meydana gelmiştir. Bütün bunların yanında siyasi ve ekonomik sorunlar baş göstermiştir. Bunun akabinde askeri darbe gerçekleşmiş ve Birinci Cumhuriyet Dönemi son bulmuştur.

Görsel: Juvénal Habyarimana

Darbeyle başa geçen Habrayimana 2. Cumhuriyet Dönemi’nde çok fazla değişikliğe gitmeye çalışmıştır. Bunların başında, Tutsilere karşı daha ılımlı bir politika izleyeceğini söylemesi gelir. Her ne kadar böyle bir söylemde bulunulsa da Tutsilerin koşullarında iyileşme yapılmayıp görevlerine, okullarına dönüş izni verilmemiştir. Sadece belirli işlerin yapılmasına izin verilmiştir. Ayrıca Habrayimana ekonomik kalkınma amacına sahip olduğu için Fransa ile yakın ilişkilere girmiştir. Habrayimana, Fransa ve Belçika tarafından kabul gören bir lider olmuştur. Habrayimana’nın Frankofon çizgisinde bir politikayı takip etme eğilimi göstermesi ve yarattığı rol algısı kabul görmesini sağlamıştır.

Ruanda soykırımı öncesi Habrayimana ile Fransa arasındaki sıcak yakınlaşmalar, Fransa’nın Ruanda yönetimine sadece ekonomik olarak değil, silah ve askeri alanda da yardımda bulunmasına sebep olmuştur. En sonunda Hutuların, Habrayimana’nın uçağının düşürülmesinden sorumlu tuttukları Tutsilere karşı bir soykırım başlatılmış, yaklaşık 100 gün içinde 800.000 Tutsi ve ılımlı Hutu vahşice öldürülmüştür. Katliam, Tutsi destekli isyancı Ruanda Vatansever Cephesi lideri Paul Kagame tarafından yönetime el konularak durdurulmuştur. Ardından yönetimden güç alan Tutsilerin kalan Hutulara saldırması sonucu yüzbinlerce Hutu komşu Zaire’ye (Kongo Cumhuriyetine) sığınmıştır. Fransa, soykırımı gerçekleştiren Hutu hükümetiyle yakın ilişkilerinden, hatta en yakın dostu ve destekçisi sıfatından dolayı, Ruanda Soykırımından en çok sorumlu tutulan ülkedir.

Sonuç

Görüldüğü üzere, soykırımın olduğu dönemde basının dahi basit bir “kabile savaşı” olarak sınırlandırdığı ancak çok öncesine dayanan kolonyal devletlerin etnik kökenleri kullanarak, kendi menfaatlerini her zaman en önde bulundurup iç karışıklık yaratıp, ayrımcılık üzerine temelli kin ve intikam politikalarını Afrika’da bulunan gruplara empoze ederek, Batı’nın “frankofon kimlik inşası” amacı doğrultusunda yaptığı siyasi aktiviteler bağlamında Ruanda Soykırımı sistemli ve temel atılarak gerçekleşmiş bir katliamdır.

Kaynakça

Kaynak 1: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1597417

Kaynak 2: https://www.ilem.org.tr/mediaf/4_TLCK_cilt_2.pdf#page=124

Kaynak 3: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/84484

Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir