Mavi Vatan Doktrini, Türkiye’nin uluslararası hukuka göre sahip olması gereken deniz yetki alanıdır. Ayrıca Karadeniz’den çıkarılan doğalgaz, Ege’deki adalar, Akdeniz’deki sınırlar da bu bölge kapsamındadır. Mavi Vatan dediğimiz bölge, Türkiye ve Yunanistan arasındaki denizi kapsadığı için olaya iki ülke açısından da bakmak gerekir. Bu bağlamda, Türkiye’nin sorun olarak gördüğü maddeler şunlardır:
-Deniz yetki alanları (kara sularının genişliği)
-Kıta sahanlığı
-Hava sahaları
-Hangi ülkeye veya nereye bağlı olduğu belli olmayan adacıklar ve kayalıklar
-Yunanistan’ın Doğu Ege Adaları’nı silahlandırması
Yunanistan ise kıta sahanlığını sorun olarak görüyor.
Kara Suları Bakımından Türkiye ve Yunanistan’ın Hamleleri
Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin üçüncü maddesine göre ‘’Her devlet karasularının genişliğini tespit etme hakkına sahiptir; bu genişlik işbu Sözleşmeye göre tespit edilen esas hatlardan itibaren 12 deniz milini geçemez.’’
-Lozan Antlaşması’na göre Yunanistan kara sularını 3 mile çıkarmıştır.
-1936 yılında Yunanistan, 1964 yılında ise Türkiye kara sularını 6 mile çıkarmıştır.
Günümüzde her iki ülke de sınırlarını 6 mil olarak koruyor. Ancak Yunanistan gerekli şartlar oluştuğunda sınırlarını 12 mile çıkaracağını belirtiyor. Türkiye ise Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 12 mil kararına taraf değil çünkü bu, Türkiye’nin aleyhinde bir karar. Bir örnekle açıklamak gerekirse; eğer Yunanistan kara sularını 12 mile çıkarırsa İstanbul’dan İzmir’e gidecek bir geminin Yunanistan kara sularından izin alması gerekecektir.
Münhasır Ekonomik Bölge Açısından Türkiye ve Yunanistan İlişkisi
Yunanistan’ın esas hat çizme konusunda kendi çıkarlarını koruduğu ve Uluslararası Deniz Hukuku’na aykırı geldiği durumlar vardır. Bunu da bir örnekle açıklayabiliriz: Libya ile Yunanistan arasındaki orta hattın Yunanistan ana karasından yani Mora’dan çekilmesi gerekirken Yunanistan, daha fazla alana sahip olabilmek amacıyla esas hattı Girit Adası’ndan çekiyor. Ancak esaslar doğrultusunda Mora’dan çekilmesi gerekir çünkü Girit bir ana kara veya bir ada devleti değildir, bir adadır. Yunanistan bunu yaparak sadece Türkiye’nin değil aynı zamanda Libya ve Mısır’ın da bölgesine girmiş oluyor.
Kıta Sahanlığına Göre Türkiye ve Yunanistan’ın Davranışı
Ege’de Türkiye ve Yunanistan için kıta sahanlığı belirlenmemiştir. Ancak Yunanistan’ın hayalleri denilebilecek ve hiçbir resmi geçerliliği olmayan Sevilla Haritası adı altında bir sınır çizilmiştir. Bu doğrultuda bakıldığında, Meis Adası’ndan başlayan Yunanistan kıta sahanlığı, Akdeniz’in ortasına kadar iniyor ve Türkiye’yi sadece Antalya körfezine hapsediyor. Yani bahsedilen alan küçücük ve haksız elde edilmesi planlanan bir bölge diyebileceğimiz kapsamda. Yunanistan ada parçalarını ana kara gibi görüyor ve onların da kıta sahanlığı olduğunu ileri sürüyor. Ancak bu uluslararası hukuka ve coğrafi gerçeklere ters düşüyor.
Hava Sahasının Genişliği Konusunda Türkiye ve Yunanistan’ın Tutumu
Bir devletin ulusal hava sahasının sınırı kara sularının bittiği çizgidir. Yani hava sahasının genişliği kara sularının genişliği ile eşit olmalıdır. Ancak devletlere bakıldığı zaman bu kurala aykırı davranan tek devletin Yunanistan olduğu görülmektedir. 1936 yılında kara sularının sınırını tek taraflı olarak 6 mile çıkaran Yunanistan, hava sahasının sınırını 10 mile çıkarmıştır. Bunu ise adalar arasındaki hava sahasının devamlılığını sağlamak için yaptığını ve hiç çekinmeden Türkiye’nin buna bir itirazı olmadığını söyleyerek kendinde bu sahayı kullanma hakkını görmüştür. Ayrıca, burada değinilmesi ve herkes tarafından bilinmesi gereken çok önemli bir nokta vardır ki o da şudur: Yunanistan 6 mil olarak kullanması gereken ama 10 mil olarak kullandığı bölgeyi ilk kez Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü’ne 1974 yılında bildirmiştir. Bu gelişme üzerine Türkiye, 1975 yılında Uluslararası Sivil Havacılık Örgütü gözetiminde itiraz etmiş ve Ege Denizi üzerindeki uluslararası sahayı kullanmıştır. Böylece, hukuksuzluğa karşı tavrını açıkça ortaya koymuştur.
Yunanistan’ın Doğu Ege Adaları’nı Silahlandırması
Türkiye, Yunanistan’ın yıllardır yasal olmamasına rağmen Doğu Ege Adaları’na silah yığmasına karşı çıkmış ve bunu resmi yazışmalarda ve açıklamalarda hukuki gerekçelere bağlayarak dile getirmiştir. Türkiye’nin dayanağı Lozan Barış Antlaşması ve 1947 yılında imzalanan Paris Barış Antlaşması’dır. Lozan Antlaşması’nın 13. maddesine göre, barışın korunmasını sağlamak amacı ile Yunan Hükümeti; Midilli, Sakız, Sisam ve Nikarya Adaları’nda hiçbir deniz üssü ve hiçbir istihkâm kurulmayacaktır. Yunan savaş uçakları ve öteki hava araçlarının Anadolu kıyısındaki topraklar üzerinde uçması yasaklanacaktır. Paris Barış Antlaşması (1947)’nın 14. maddesine göre On İki Adalar’da, güvenliği sağlayacak kolluk güçleri dışında, asker ve tahkimat bulundurulması yasaktır. İşte tüm bu gerçekliğe rağmen Yunanistan adaları silahlandırmaya hakkı olduğunu savunuyor. Yunan Büyükelçi Dimitris Paraskevopoulos’un ifadesine göre, bu hakkı kendilerinde görmelerinde 3 unsurun etkisi vardır:
-Montrö Sözleşmesi’nin ön sözü
-1936 Dışişleri Bakanı Rüştü Aras’ın TBMM konuşması. Yunan Büyükelçi’nin dediğine göre, Rüştü Aras şu cümleyi kurmuştur. ‘’Dostumuz Yunanistan’ın iki adayı tekrar silahlandırmaya tam yetkisi vardır.’’ (Bahsi geçen iki ada Limni ve Samotra adalarıdır.)
-Dönemin Atina Büyükelçisi’nin Yunan Hükümetine yazdığı resmi mektup
Türkiye’nin düşüncesi, bu anlamların çıkarılamayacağı ve Yunanistan’ın adaları silahlandırma hakkına sahip olmadığı yönündedir.
Sonuç olarak, Yunanistan her fırsatta kendi lehine bir davranışta bulunmaya çalışmış, Türkiye ise bunların hukuka aykırılığından bahsetmiştir.