AİK Yazılar Osmanlı Afrikası ve Avrupalı Devletler

Osmanlı Afrikası ve Avrupalı Devletler

Categories:

Sömürge rekabetinin hızlanmasının nedenlerinden biri ekonomikti. 19.yüzyılın son 20 yılında
Avrupalılar bu konuda bir yarıştaymışçasına Afrika topraklarında kazanan olmaya
çalışıyorlardı. Bu sebeple emperyalizm “centilmen sömürgecilik” döneminin başarısızlığı
sebebiyle ortaya çıkmıştır. Daha önceki dönemlerde sömürgecilik yerel kurum ve kişiler
aracılığı ile yapılıyordu. Fakat daha sonra kârlarını arttırmak için tehlikeli bir yolu tercih
etmişlerdir: doğrudan işgal. Artık sömürgecilik sadece ekonomik boyutla açıklanamazdı.
Farklı çıkarlar söz konusu olmaya başlıyordu.

Özellikle Fransızların Afrika’daki sömürge iddialarını anlamak için Osmanlı imparatorluğu
önemlidir. Fransızların hayalini kurdukları sömürge topraklarını kendi topraklarıyla bağlama
düşüncesi Osmanlı’nın yayılmacı politikasıyla çatışıyordu.
1883’ten itibaren Avrupalı güçlerin “Afrika talanı” hız kazandı. Bu sömürge talebinin
oluşması konusunda birçok farklı düşünce vardır. Kimisi İngiltere- Fransız rekabetine
bağlarken kimisi de Afrika’nın sahip olduğu doğal kaynaklar ile ilişkilendiriyordu.
Osmanlı 19.yüzyılda mali sıkıntılara ek olarak mülteci akınlarıyla da uğraşıyordu. Müslüman
halkın rahatsızlığını gidermek ve nüfusu kontrol edebilmek için geniş bir dahili reform süreci
başlatmıştı.

Osmanlı Devleti Afrika Kıtası ve Avrupa Ülkeleri ile Olan İlişkiler
Osmanlı Devleti’nin Afrika kıtasıyla ilk ilişkileri 15. yüzyılın sonlarına doğru başlamıştı.
Osmanlı devleti birçok bölgeye nüfuz etmiş ve yönetimi istanbula bağlı olan ama kendi içinde
serbest yönetimler olarak devam ediyordu. Bu durum 19.yüzyılın başlarından itibaren
sömürge faaliyetlerinin nerdeyse bütün kıtaya yayılmasıyla birlikte sallanmaya başlamıştır.
Osmanlının hakim olduğu bölge tek başına yönetmek için oldukça büyüktü. Bu sebeple
parçalanması pek de şaşırtıcı bir gelişme değildir. Osmanlının afrikada hakim olduğu
topraklara soylu aileler yerleştirilmiştir. Bu ailelerde zamanla bölgedeki yönetimi ele almış,
kendi içlerinde bağımsızlaşmaya başlamıştır. Fakat bu bağımsızlığın Osmanlıya zarar verdiği noktalar da olmuştur. Bunun en net örneği kavalalı Mehmet ali paşanın yönetimin tam
anlamıyla eline alıp bir isyan başlatmasıdır. Osmanlı için daha kötü tarafı da bu isyanı tek
başına bastıramayıp başka bir ülkenin yardımına ihtiyaç duymasıdır.
Bölgeler kendi finansmanını kendileri sağlıyorlardı. İstanbuldan onlara bütçe ayrılmıyordu.
Tunus ve Trablusgarp gibi bazı şehirlerde etkisi daha fazla olmuştur. Bu bölgelerde cami,
hamam gibi mimari yapılar görülebilirken cezayirde bu yapılara pek rastlanmaz. Bunun
sebebi de Fransız etkisinin toplumda sosyal, kültürel bıraktığı izlerdir.
Yusuf paşa Osmanlının Trablusgarp’ta görevlendirdiği bir memurken görevini kötüye
kullanmaya başlamıştır. Doğu akdenizden geçen gemilerden haraç almaya başlamıştır. Bu
sebeple Avrupalı devletler Osmanlıyı birkaç kez uyarmıştır.
1830 yılında Fransa Cezayir’i işgal etmeye başlamıştır. Osmanlı bu yakın tehdit karşısında
tehlikede olduğunu hissetmiştir. Ve bir takım önlemler almaya başlamıştır. Öncelikle cezayiri
siyaset yoluyla geri almak için çaba göstermiştir. Trablusgarp ve Tunus’a diğer Avrupalı
devletlerinde ilgisi olduğu için o bölgelerde asayişi arttırmak için önlemler almaya
başlamıştır. Fakat Trablusgarp’ta ne kadar önlem alınsa da Berlin konferansından sonra bölge
İtalya’nın hedefi haline gelmiştir.

Berlin konferansı
Bismarc Afrika’daki emperyalizmin kurallarını belirleyecek ilk Avrupa konferansını
düzenlemiştir. Amacı bu kalabalık pazarda emperyalizmin çatışmasını önlemek, işleri
kolaylaştırmaktı. Asıl sorun ticaret yollarına engelsiz olarak güvenli bir şekilde ulaşmaktı.
Katılımcılar genel Berlin akdini imzaladılar. Bu akit, önceden yapılmış işgal toprakları
üzerinde işgalciye hak tanımakla kalmıyor, bir imparatorluğa bağlı olmayan toprakları işgal
edebilmelerine de hak tanıyordu. Osmanlı da bu akdi onaylamıştır. Anlaşmaya göre
Osmanlının hakkı olan topraklar dışında bir konu daha vardır. Müslüman nüfusun fazla
olduğu Tunus ve Cezayir üzerinde Fransa’nın da hakkı vardır ve akdi imzalayarak Osmanlı
bunu kabul etmiş oluyordu. Bir diğer nokta ise bu anlaşma ile tekrar imparatorluk ile bağ
kuracağına inanıyordu. Fakat ilerleyen dönemlerde umduğunu bulamamış ve bu durumdan
pişman olmuştur. Anlaşmada dikkat edilmesi gereken bir nokta vardı; akit medeni olan
uluslara uygulanacaktı. Yani beli bir medeniyet seviyesi gerekliydi. 19.yüzyılda uluslar arası
hukukta medeni ulus kavramı son derece önemliydi. Avrupalı hukukçular bu konuda bir
kategorilendirme yapmıştır. Osmanlı da yarı medeni sayılan gruptadır. Bu nedenle medeni
olarak nitelendirilmek için bu anlaşmada yer almıştır. Osmanlının tek amacı toprak kazanmak
değil varlığının da devam edebilmesidir. Genel Berlin Akdi Afrika’nın parçalanmasını
hızlandırmış ve uluslararası hukuk çerçevesinde bunu yasallaştırmıştır.
Osmanlı devletinin 17.yüzyıldan sonra Afrika’da hakim olduğu topraklardaki gücü azalmaya
başlamıştır. 1830 yılında fransanın cezayiri işgalini engelleyememiştir. Fransız ordusu
Osmanlı ordularını bertaraf ettikten sonra cezayiri işgale başlamış ve ilk olarak Osmanlı
halkını bölgeden sınırdışı etmiştir. Osmanlı Cezayir’i geri alabilmek için avrupa’da bazı
hareketlerde bulunmuş fakat başarılı bir sonuç alamamıştır. Ama ne olursa olsun doğu
afrika’dan elini çekmemiştir. Osmanlı ve Fransa arasındaki rekabet her geçen gün boyunca
daha da artmıştır. Fakat bu çekişme 1850 yılında salnamede cezayir’e yer verilmemesi ile
Fransa’nın kazanmasıyla sonuçlanmıştır. Cezayir’i kaybeden Osmanlı Tunus u da
kaybetmemek için çabalamaya başlamıştır.

Fransa Cezayir’de ki isyanlardan memnun değildir. Ve komşusu Tunus ilgisini çekmeye
başlamıştı fakat aynı zamanda Tunus İtalya için de bir hedefti. İtalya Tunusa yerleşmeyi değil
daha çok sömürge olarak kullanmayı düşünürken Fransa doğu akdenizde bir imparatorluk
kurmak istiyordu. Berlin konferansında İngiltere, Fransa ve İtalya büyük gücü elinde tutan
ülkelerdi. Ve konferansta Osmanlı devleti yok sayılmaktaydı. Osmanlı toprakları içerisinde
olan bölgelere dahi göz konulmuştu. Bu iki büyük güç karşı karşıya geldiğinde İngiltere iki
ülkenin de desteğini kaybetmemek için tarafsız olmayı tercih etmiştir. Fakat günün sonunda
Tunus Fransız sömürgesi olmuştur.
“16.yüzyıla baktığımızda ise Osmanlı donanmasının Trablusgarp’a yapılan haçlı seferlerini
bertaraf etmiştir. 19.yüzyılda Osmanlıların denetimindeki kuzey, Libya çölündeki bedeviler
ve sudandaki sultanlıklar arasında bir siyasi ittifak olmuştur. Bu ittifak 1911’de italya’nın
libya’yı işgaline kadar sürmüştür.” (1)
“19.yüzyıl sömürgeciliği birçok soruna neden olmuştur. Osmanlı devleti bu sömürgecilik
hareketleri karşında senusiler ile işbirliği yoluna girmiştir. Yaptığı reformlar senusileri tamamlayacak şekildedir. Senusi ile iş birliği yapmasının sebebi bölgede halk üzerinde el-Mehdi es- Senusi’nin etkisinin çokça olmasıdır. Onun desteği ile iç karmaşaları önleyebileceklerine inanıyordu. Senusi’nin ülkeler arasında geziyor oluşu ticareti de canlandırmıştır. Fakat Avrupalı devletler başta Fransa olmak üzere bu durumdan rahatsız olmuşlardır. İngiltere’nin bölgeye yolladığı memurlarının olayları yanlış yorulması da bölgeye İngiliz müdahalesinin gelmemesine sebep olmuştur.” (2)

Kaynakça
(1)Minawi Mostafa, Osmanlılar ve Afrika talanı sahra’dan hicaz’a imparatorluk ve diplomasi,
koç üniversitesi yayınları, İstanbul, 2018
(2)Tandoğan Muhammet, Osmanlı devleti’nin afrika’da Avrupa sömürgeciliğine karşı siyaseti
(19.yüzyıl ve 20.yüzyılın başları), yüksek lisans tezi, İstanbul üniversitesi, sosyal bilimler
enstitüsü, 2011, bölüm 1

Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir