AİK Yazılar OSMANLI’DA REFORM VE DEVRİM

OSMANLI’DA REFORM VE DEVRİM

Categories:

On altıncı yüzyılın bitmesiyle altın çağının sonuna gelen Osmanlı İmparatorluğu, 17. yüzyılda duraklama dönemine girdi. Kuruluşundan bu yana sürekli yükselen imparatorluk, bu dönemde gücünü ve üstünlüğünü kaybetmeye başladı. Avrupa’daki siyasi ve fikirsel gelişmelerin takip edilememesi de sonraki yüzyıllarda etkisini göstererek imparatorluğun ömrünü önemli ölçüde etkilemiştir.

18. ve 19. yüzyıl Rusya ve Osmanlı İmparatorluğu arasında büyük savaşların yaşandığı ve Osmanlı’nın çoğunlukla yenilgiye uğradığı bir dönem oldu. Rusya’nın sıcak denizlere çıkma ve dünya hâkimiyetini ele geçirme politikasının hedefi Osmanlı topraklarıydı. Büyük Britanya ise Rusya’nın Hindistan’a giden yollar için tehdit oluşturacağını düşündüğünden Osmanlı’nın toprak bütünlüğünü savunuyordu. Fransa da Osmanlı topraklarındaki kapitülasyonların tanıdığı avantajları kaybetmek istemediğinden bu konuda Büyük Britanya’ya katıldı.

İlerleyen dönemlerde imparatorluğun Batılı devletlerden çoğu alanda geri kaldığını fark eden Osmanlı’nın siyasi elitleri, Batılı devletlerdeki güçlü yapılanmayı örnek alarak çeşitli yenilik girişimlerinde bulunmuşlardır. Bu girişimlerdeki strateji, düşmanı kendi taktiğiyle ona benzeyerek yenebileceklerini düşünmeleridir. Aynı zamanda toplumun çeşitli gruplarına hitap edecek iyileştirmelerde bulunarak tekrar bir güven ve huzur ortamı sağlamaktır. Sultan Üçüncü Selim reform sürecini başlatırken, Sultan İkinci Mahmut Tanzimat Fermanı (3 Kasım 1839) ile devletin merkezileşmesini amaçlayan askeri ve idari alanlarda batı tipi yenilenme çalışmalarının ilk adımını atmıştır.

Siyasi yönetim reform hareketlerinin başarıya ulaşması için halkın katılımının önemli olduğunun farkındaydı. Toprak sahiplerinin taşra halkı üzerindeki etkisini azaltmak için merkezi yapının güçlendirilmesi gerekliydi. Böylelikle toplum içindeki bölünmelerin azaltılması ve vergilerin devlete bağlanması için girişimlerde bulunuldu.

Fransız Devrimi ile ortaya çıkan Milliyetçilik hareketlerinin etkisinin azaltılması için Milliyetçiliğe karşı Osmanlıcılık fikri ortaya atıldı. Tanzimat’la birlikte gayrimüslim halk ayrımı ortadan kaldırıldı ve imparatorluğun toprakları içerisinde yaşayan herkese eşit vatandaşlık hakkı verildi. Yapılan bu değişikliklere rağmen imparatorluk içerisinde yaşayan azınlık gruplar tatmin olmadı. Hukuki ve siyasal alanda Batı’dan alınan kanunlar ve siyasal teşkilatlanma tipleri şeri kurallara uyarlanmaya çalışıldı. Şeriat destekçisi bazı gruplar bu yeniliklere karşı çıktılar. Reform hareketleri Osmanlı İmparatorluğunda başarıya ulaşamadı. Bunun en büyük sebeplerinden birisi halkın ve yönetici elitlerin gerçek anlamda bir değişime inanmamalarıydı.

Osmanlı Devleti’nin ilk ve son anayasası olan Kanun-i Esasi, İkinci Abdülhamid’in izniyle 1876 yılında hazırlanmış ve sonucunda Müslüman ve gayrimüslimlerden oluşan Meclis-i Mebusan açılmıştır. İki yıl sonra meclisi kapatılmış ve 1876 Anayasası askıya alınmıştır

Padişahın yetkilerini kısıtlamanın yollarını arayan dönemin aydın grubu olan Genç Türkler, 1908 yılında darbeyle bu fırsatı yakaladılar. 1876 anayasasını düzenleyerek tekrar yürürlüğe koydular ve ikinci meclisi açtılar. Bundan sonraki dönemlerde de Osmanlı ekonomik buhranların, isyanların, krizlerin gölgesinde hızlı bir çöküş sürecine girdi. Balkanlar ve Orta Doğu’da bulunan topraklarının çoğu kaybedildi.

Birinci Dünya savaşından sonra sınırlar içerisinde dış güçlere karşı güçlü bir kurtuluş mücadelesi verildi. Ardından Cumhuriyet, 1923 yılında Mustafa Kemal ve arkadaşlarının üstün gayretleriyle kuruldu. Yeni parti hükümetiyle birlikte Türkiye Cumhuriyeti, laik ve akılcı bir yapıya büründü. Devlet ve din işleri birbirinden ayrıldı. Devlet politikalarının dini etkilerden bağımsızlaştırılması planlandı. Yeni devlet anayasasını cumhuriyetçilik, laiklik, milliyetçilik, halkçılık, devletçilik ve devrimcilik ilkelerine göre uyarladı.

Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir