AİK Yazılar Persepolis, Korkunç Bir Gelecek Örneği

Persepolis, Korkunç Bir Gelecek Örneği

Categories:

Hani derler ya 1984 tam da Türkiye’nin geleceğini anlatıyor diye, bu tarz başka kitap veya filmlerden örnekler verilebilir. İşte bu örneklerden biri de Persepolis filmidir.

Toplumun her kesiminin Şah karşıtı olduğu İran’da, protestolar baskı rejimine rağmen yine de varlığını sürdürüyordu. İrili ufaklı her türlü yürüyüş veya eylemin birinci amacı Şahlık rejiminin yıkılmasıydı. Tam da bu zaman zarfı içinde başlıyor Marjane’nin hikayesi. Siyasi alanda baskı olmasına karşın ekonomi sahnesinde bu tarz bir durum olmadığı için Adidas ayakkabı tutkunu olabilen ve büyük bir Bruce Lee hayranı olan Marjane’nin, çocukluk zamanından filmi izlemeye başlıyoruz.

İran’daki herkes gibi Marjane’nin ailesi de Şah karşıtı. Onların katıldığı bir protesto sırasında genç bir erkeğin öldürülmesi üzerine olayların şiddeti ve büyüklüğü daha da arttı. Mevcut durumda en çok zarar görenin İran olacağını düşündüğü için Şah ülkeyi terk etti. Başta bu durum herkesin hoşuna gitmişti çünkü komünist olanından radikal islamcısına herkesin ortak noktası Şah düşmanlığı idi. Artık istenen olmuştu, Şah devrilmişti. Peki şimdi ne olacaktı?

Persepolis film afişi

1979 yılında Şah ülkeyi terk ettikten sonra yönetimi İslamcılar ele geçirdiler ve İran İslam Devrimi’ni gerçekleştirdiler. Bu durum, Marjane ve ailesi olmak üzere her İran vatandaşının hayatını kökünden değiştirecek bir durumdu. Şah karşıtlığı yüzünden siyasi sebeplerle içeri atılanlar serbest bırakılmaya başlandı. Bunlardan biri de Marjane’nin amcası Anouche idi. Kendisi komünist olan amca başta olmak üzere bir sürü farklı görüşteki insan İslamcı yönetimin kendilerini serbest bırakmasından ötürü yönetime çok da karşı değillerdi fakat onların da yönetime karşı olacağı günler pek uzakta değildi.

Devrimden bir yıl sonra, İran’da yönetimi ele geçiren İslamcılar askeriye de içinde olmak üzere birçok alanda tasfiyeler yapmış ve neredeyse her kurumun içini boşaltarak kendi adamları ile doldurmaya başlamıştı. Bu durumu fırsat bilen Saddam, İran’a savaş açtı ve 8 yıl sürecek olan Irak-İran savaşını başlatmış oldu.

Savaş, İran’a maddi olduğu kadar manevi olarak da zarar veriyordu. Çocuklar cepheye gönderiliyor ve geride gözü yaşlı anneler kalıyordu. Çocuklara savaşa katılmaları için anahtarlar veriliyor bu anahtarın cennete gittikleri zaman onlara güzel bir kapıyı açacağı anlatılıyordu. Kasti olarak dini saptırıyorlardı. Bu çocuklardan biri de Marjane’nin arkadaşlarından biriydi. Çocuğun annesinin bu durumu Marjane’nin ailesine açınca onların yardımıyla erkek çocuğu savaşa gitmekten vazgeçti.

Sosyal hayatta herkes kadar çocukların da rahatsız olduğu bir sürü sorun vardı. Örneğin kız çocukları her daim türban takmak zorunda, erkek arkadaşları ile aynı sınıfta bulunmama gibi yasaklara maruz kalıyorlardı. Pranga vurulan durumlardan biri de düşünce özgürlüğü idi.

Marjane bir gün öğretmenine İslam yönetimini şikayet ettiği için okul yönetimi tarafından ailesi arandı. Bu durum, sadece Marjane’nin değil herkesin başına gelebilir bir durumdu. Bu yüzden Marjane’yi yurt dışında bir okula göndermeye karar verdiler. Çünkü İran yaşanılmaz bir haldeydi. Savaş yüzünden çöken ekonomi, insanların zor bulunur gıda ürünleri için kavga etmelerine sebep oluyordu. Market rafları bomboş kalmıştı. Zaten bir baskı rejimi olan İslam yönetimi savaş vesilesiyle bu baskıyı daha da arttırmış ve sorgulanamaz bir şiddet rejimi haline gelmişti. Her gece gizlice insanlar evlerinden alınıyor ve gündüz vakti keyfi olarak polis sorgularına maruz kalıyorlardı. Ayrıca Irak’ın Tahran’ı bombalaması her daim devam ediyordu. İslam rejimi tarafından olmasa Saddam’ın bombalaması tarafından ölüyordu insanlar. İşte böyle bir ortamda Marjane’nin ailesi, kızlarının geleceği için onları yurt dışında okumaya gönderdiler. Marjane, Viyana’ya okumaya başladı.

Marjane burada çok farklı bir dünya ile karşılaştı. İlk olarak kendi özgürlüğü adına türbanı terk etti. Kendi kimliğini, bedenini tanımaya başlayıp ona göre yaşamaya başladı. Ancak bu özgürlükler de onun tam istediği şey değildi. Çünkü özgür olmasına karşın kendisini yalnız hissediyordu. Yaşadığı sıkıntılar yüzünden sürekli ev değiştiriyor, arkadaşlarıyla yaşadığı sıkıntılar yüzünden başka arkadaş ortamlarına girip çıkıyordu. Ancak hiçbir ortamda kendi olamıyordu. Çünkü Batı dünyasında bir İranlı olmak yadırganan bir durumdu. Kültür çatışması yaşıyor ve yeri geldiğinde yeni tanıştığı insanlara kendisini İranlı olarak değil de başka bir millettenmiş gibi tanıtıyordu.

Marjane’nin belki de en mutlu olduğu zamanlar aşk yaşadığı zamanlardı. Viyana’dayken sadece iki kişiyle birlikte oldu. İlki zaten hayatındaki ilk erkek arkadaşıydı. Çok mutluydular ancak sevgilisi kendisinin eşcinsel olduğunu söyleyip Marjane’yi terk etti. Bu durumdan sonra aşka küstüğünü kendine inandırmaya çalışan başrolün karşısına, başka bir erkek çıktı. Bu ilki gibi de değildi. Çok daha iyi anlaşıyorlar ve birbirlerine çok uyum sağlamışlardı. Ancak bu sevgilisi de onu aldatınca Marjane hayatının şokunu yaşadı. Bu durumun ardından ev sahibiyle yaptığı bir kavga yüzünden yaşadığı yerden oldu ve artık sokaklarda yaşamaya başladı. Çok zorlu zamanlar geçirdiği, çöpten yemek aradığı günlerden bir gün sokak ortasında gözleri birden kapandı ve gözlerini açtığında hastanedeydi. Şans eseri kurtulmuştu. Artık yaşamak için bir nedeninin kalmadığını düşünürken başına gelen bu olay yaşama tutunmasına vesile oldu. İlk fırsatta ailesine ulaşarak İran’a geri dönmek istiyordu.

Savaş içinde bıraktığı ülkesine geri döndüğünde savaş bitmişti. Annesi, babası ve büyükannesini çok özlemişti. İran’a onlar için dönmüştü ancak geri dönüş mutluluğu pek de uzun sürmedi. Çünkü Batı’ya ilk gittiği zamanki toplumdaki yalnızlık durumunu bu sefer ülkesine, Doğu’ya döndüğü zaman yaşamıştı. Herkesin ona Batı’da yaşamın nasıl olduğunu ve ne yaşadığını sormasından bunalmıştı. Psikologla olan görüşmelerinden de bir sonuç alamamıştı. Sadece yatıp televizyon izleyen ve depresyonda olan bir genç kadın rolündeydi. Bu durumu değiştirmek için üniversiteye başladı.

Üniversite hayatı başta onun tekrardan kendisi olabilmesi için bir fırsattı ancak yaşamaya devam ettikçe İran’da olduğu çok sert bir şekilde yüzüne çarpmıştı. Sosyal hayatını istediği gibi yaşayamıyor, okulda ve sokakta sürekli erkeklerden uzak durması gerektiği ve edepli olması söyleniyordu. Alkol yasağı olduğu için yalnızca partilerde içebiliyorlardı. Bu tarz partiler oldukça gizli düzenleniyordu çünkü hem kadın ve erkek birlikte eğlendiği hem de içtiği için idama kadar her türlü cezayı alabilirlerdi.

Bir erkek arkadaşı olmuştu ancak onunla da istediği gibi buluşamıyor veya görüşemiyordu. Çünkü nikahsız iki insanın bir arada olması yasaktı. Hatta sırf aynı arabada el ele tutuştukları için para cezası yemişti. Bu durumdan kurtulmak için evlenmeye karar verdiler. Yasakları ancak böyle delebilirlerdi. Fakat gençlik ateşiyle başlayan aşk, İslam rejiminin yasaklarını delmek için gerçekleştirilen evlilikten sonra sönmeye başladı. Marjane’nin mutlu günleri çok kısa sürmüştü. Daha sonra kocasından da ayrılmıştı. Artık tek başına ve özgür bir kadındı Marjane. Anlamıştı ki İran artık ona göre bir ülke değildi. Bu sefer Fransa’ya gitmeye karar verdi. Ailesinden uzaklaşmak zorunda kalsa da bu ülkede yaşayamıyor, var olamıyordu. Onun için en iyisi İran’ı terk etmekti.

https://www.youtube.com/watch?v=gXUAi0FOm9c

Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir