Bu yazı Neziha Musaoğlu ve Uğur Özgöker’in yazmış olduğu Rusya – AB İlişkilerinde Stratejik Ortaklıktan Stratejik Depresyona adlı makalenin bir derlemesidir. Rusya Federasyonu ile Avrupa Birliği arasındaki ilişkiler çeşitli yönleriyle ele alınacaktır.
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin 1989’dan sonra girmiş olduğu dağılma sürecinin ardından kurulan Rusya Federasyonu 1990’dan sonra Avrupa Birliği ile yakın bir iş birliği içerisinde bulunmaya çalışmıştır. 1999 yılında Vladimir Putin’in ülkenin başına geçmesi ve 2000’li yıllarda petrol ve doğalgaz fiyatlarının da artışı nedeniyle bu konudaki dünyanın en zengin doğal kaynaklarına sahip Rusya Federasyonu fırsatı değerlendirerek Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği zamanından kalan tüm borçlarını ödemiş ve çok ciddi bir döviz rezervi biriktirmeye başlamıştır. Bu zenginleşme ile birlikte Avrupa Birliği tarafından sağlanan fonlara ve yardımlara artık ihtiyacı kalmadığını düşünen Devlet Başkanı Vladimir Putin eski Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin parlak zamanındaki güçlü politikaları tekrar uygulama yönünde davranışlar sergilemiştir.
İlişkilerin Boyutu Değişiyor
Bu süreçle beraber Rusya, Avrupa Birliği’nin Kosova’nın tanınması konusunda göstermiş olduğu eğilimini taban tabana reddetmiş; Gürcistan’da yer alan Abhazya ve Güney Osetya’nın bağımsızlıklarına desteklemek amacıyla Gürcistan’a askeri müdahalede bulunmuş; 2014 yılında ise Kırım’ı ilhak etmiştir. Rusya ayrıca NATO’nun Ukrayna, Gürcistan gibi ülkeler üzerinden Karadeniz ve Kafkasya ekseninde olan genişlemesine şiddetle karşı çıkmış ve elinde bulunan doğalgaz-petrol gibi kaynakları Avrupa Birliği ülkelerine karşı bir koz olarak kullanmıştır.
Putin, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin çöküşünün ertesinde imzalanan Stratejik Ortaklık ve İş Birliği Anlaşmasını uzatmayı reddetmiş, ilgili anlaşmanın Rusya Federasyonu’nun zayıf zamanlarında imzalandığını düşünerek anlaşmayı Rusya’nın çıkarlarına uygun şekilde düzenlemeyi etmeyi planlamıştır. Bu nedenden dolayı yıllardır süre gelen stratejik ortalık stratejik bir krize dönüşmüştür. İlgili kriz soğuk savaş dönemine benzer bir şekilde tarafları karşı karşıya getirmiştir.
Karşılıklı İlişkilerde Enerji Çıkmazı
Makalenin 2008’de yazıldığı dönemde Rusya ile Avrupa Birliği arasında yaşananlar günümüzde sürmekte olan Rusya Federasyonu-Ukrayna arasındaki askeri çatışma haline ışık tutmaktadır. Rusya, Ukrayna üzerine yapmış olduğu askeri müdahale sürecinde yine doğalgaz ve petrol zenginliğini kullanarak Avrupalı devletlerin kendisine uygulamak istediği pek çok ağır yaptırımı engellemektedir. Hali hazırda Rus enerjisine olan bağımlılığı azaltmak için inşa edilmiş olan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) gibi projelerin önemi kritik seviyelere çıkmış vaziyette olmakla beraber yakın İran ve Azerbaycan Cumhuriyeti’nin doğalgaz ve petrol temini yöndeki pozitif açıklamaları yakın zamanda bu boru hatlarının daha aktif bir şekilde kullanılacağının ve yenilerinin ivedilikle hayata geçirilebileceğinin bir işareti olmuştur.
Yapılan bu ilhak ve askeri müdahalelerde Rusya’nın sahip olmuş olduğu zengin yeraltı kaynaklarıyla elde ettiği döviz rezervlerini aslında bugünler için planlı bir biçimde biriktirildiğini söylemek mümkündür.
Real politik Değişimi ve Rusya Federasyonu
Yine makalede Rusya’nın eski sekiz uydu devletinin 2004’te Avrupa Birliği’ne ve NATO’ya katılmaları hakkında Devlet Başkanı Vladimir Putin’in rahatsızlık duyduğu, NATO ve Avrupa Birliğinin Doğu eksenli olan her genişlemesinde güvenlik kaygılarının arttığı ve küresel bir politika belirleyicisi olma arzusuna ket vurulduğu yönündeki düşünceleri Rusya’yı savunma sanayii alanında çok aşırı bütçelerle yatırımlar yapacağı yönündeki görüş ise kendini 2014 yılındaki Kırım’ın İlhakı ve 2022’da gerçekleşmekte olan Ukrayna’ya olan askeri müdahalede kendini kanıtlamıştır.
Yazarlar “Bu politika değişimin arka planında, bir yandan uluslararası aktör olarak Rusya’nın kendini dünya siyaseti sahnesinde yeniden konumlandırması, dış politikasında egemen demokrasi ve özgünlük anlayışı temelinde iç/dış çevre ilişkilerini yeniden tanımlaması, diğer yandan ideolojik açıdan “Slavofiller” ve “Atlantistler” arasında yüzyıllardan beri süregelen, Rusya’nın Avrupa’daki yeri ile ilgili kimlik tartışması ve Doğu Avrupa üzerindeki hegemonya mücadelesi yatması olarak belirtmiştir.
Bu çalışmada, Rusya’nın bir yandan kendi egemenliğinin korunması, diğer yandan Avrupa ile yakınlaşma isteğinin, Rusya için bir ikilem doğurduğu ve dış politikasında aşmaya çalıştığı en önemli sorun olduğu ileri sürülmektedir. Bugün Rusya’nın aktif olarak dünya siyasetinde kendini baş aktör olarak tanımlamaya çalışması lakin Avrupa Birliği ve kültür bakımından da Avrupalılık kavramından kopamaması bu durumu kanıtlar niteliktedir.
Rusya’nın egemen demokrasi ve özgünlük savlarının aslında Rusya’nın Batı’nın liberal demokrasi anlayışından çok ciddi bir uzaklaşma sergilemesine neden olmuş olup Rusya’yı otoriter bir rejim havasına bürümesine yönelik yapılan tahminler bugün güçlü bir şekilde hissedilmektedir.
Son olarak makalede yer alan Vladimir Putin’in mevzuattaki devlet başkanlığı görev süresi nedeniyle yetkileri arttırılmış bir biçimde devraldığı Başbakanlık koltuğunda yine görev süresi bittiği zaman Devlet Başkanı olarak tekrar yüksek yetkilerle ülkeyi yönetmeye devam edeceği savı bugünden anlaşılacağı üzere doğrulanmıştır.
Rusya Federasyonu ve Son Konumu
Şu an canlı bir şekilde takip ettiğimiz Rusya’nın Ukrayna üzerine yapmış olduğu askeri harekattan da anlaşılabileceği üzere Avrupa Birliği ve Rusya arasındaki zaten kırılgan düzeyde olan ilişkiler sert bir biçimde kırılmıştır. Bu bağlamda yakın süreli bir ortalık hareketi beklenmemekte olup aksine taraflar arasında savaş çıkabilme yönünde tırmanan bir gerilim söz konusudur. Bu bağlamda Avrupa Birliği asli görev olarak kendine Rusya’dan önemli miktarda temin ettiği enerji ürünleri haricinde demir, çelik, nikel, elmas, altın gibi maddeler için de ikame bir kaynak aramalıdır. Rusya ise açıklanan yaptırımlar üzerine günden günde global dünyadan parça parça izole edilmektedir. İlgili askeri operasyonun ekonomik yaptırımlarının çok fazla olması Rusya’yı ekonomik anlamda darboğaza sokmakta ve işgal sürecinin sonra ermesi için ona baskı yapmaktadır.
Rusya’nın uzlaşmaya uzak olduğu net olarak söylenebilmekle beraber tarafların daha çok zıtlaşmasının sorunları daha çok büyüteceği kanısında olup uluslararası örgütlerin itidal çağrısı yapması ve barış görüşmelerinde Ukrayna’nın haklarını koruyarak Rusya’nın da sakıncalarının giderilerek savaş durumunun sona erdirilmesi konusunda ilgili örgütlerin bir an önce yapıcı bir aktör konumuna geçmeleri konusunda hemfikirim.