AİK Yazılar Avrupa’nın Türk Siyasetine Etkisi

Avrupa’nın Türk Siyasetine Etkisi

Categories:

1980 Darbesi Türkiye’nin hem iç siyasetinde hem de uluslararası alanda çıkmaza girdiği bir döneme sebep olmuştur. Çok partili hayata geçişten sonra yaşanan demokratikleşme hareketleri askeri cuntanın gelmesiyle son bulmuştur. Avrupa ile kurulan ve tarafların olumlu yaklaşımlarıyla sürdürülen AT’ye kabul süreci, sekteye uğramıştır. Buna rağmen, Avrupa Türkiye’deki askeri rejime tamamen sırtını dönmemiş; darbeden sonra demokratikleşme sürecine girilmesi için çeşitli kurumlarıyla yönetime baskı yapmıştır. Generaller her ne kadar bu baskıyı ülkenin iç işlerine müdahale olarak algılasa da bu baskılar sonucu darbeden sonra tekrardan demokrasi getirileceğini açıklamışlardır. Sonraki süreçte, Türkiye’de AB’ye üyelik başvurusunda bulunma niyetiyle çeşitli demokratik adımlar atılmıştır.

1987 yılında AB’ye tam üyelik başvurusunda bulunan Türkiye’nin önüne bazı meseleler konuldu. Bunlar; insan hakları ve siyasal yapıdaki bozuklukların yanı sıra Rumlar ile yaşanan Kıbrıs Sorunu, Kürtlerin durumu ve Ermeni meselesidir. Türk kamuoyu bu sorunların kendisine karşı kullanılmasını Türkiye’nin iç işlerine müdahale etmeye çalışma, Türkiye’ye karşı iyi niyet beslememe ve ülke içinde bölünmeler yaratmak amaçlı olarak yorumladı.

Türkiye’nin tam üyelik başvurusu iki yıl sonra reddedildi. Bu kararın ardından Türkiye, demokratikleşme adına çeşitli adımlar atmıştır. İnsan haklarına aykırı olan bazı kanunlar kaldırılmış, ceza sürelerinde indirime gidilmiş ve işkence gibi durumların denetlenmesi için AB ile sözleşme imzalanmıştır. Sonraki yıllarda da Kürtçe yayınlara izin verilmiş, dinci ve komünist parti kurma yasağı kaldırılmış, siyasi hüküm giyenler serbest bırakılmıştır. Geleneksel ve korumacı bir yapıya sahip olan Türkiye’yi en çok zorlayan süreç, vatandaşlarına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını tanımasıdır. Türkiye’nin doğusunda Kürt topluluklarının AİHM’e başvuru sayısındaki fazlalık, Avrupa’nın bunu etnik bir sorun olarak görmesine ve PKK’yı bağımsızlık mücadelesi veren bir grup olarak tanımasına neden olmuştur. Kürt meselesi ülke sınırlarını aşarak uluslararası bir meseleye dönüşmüştür.

Dönemin iktidar partisi ANAP, Avrupa Birliği’ne girmenin Türkiye’ye birçok avantaj sağlayacağı gerekçesiyle bu düzenlemeleri yapıyor ve meclisin genelinden de büyük bir destek topluyordu. Bu süreç, uzun süre sonra Türk partilerini birleştiren bir süreç olmuştur.

Tam üyelik başvurusunun reddinin ardından Türk kamuoyunda aitlik soruları sorulmaya başlanmıştır. Temelini Atatürk ilke ve inkılaplarından alan cumhuriyetin kuruluşundan beri sürdürülmeye çalışılan Avrupalı kimliğin yanı sıra, halkın çoğunluğunun bağlı olduğu İslam kültürünün halk üzerinde etkisi bulunmaktaydı. Avrupa ise demokratikleşme yolundaki adımların yetersizliğini öne sürerek daha fazlasını talep ediyordu. Türkiye’nin ekonomik alandaki yetersizliği ve ülkedeki özel sektörün kapasitesinin düşük olması öne sürülen sebeplerdendir. Bu yönde atılan adımlardan biri Gümrük Birliği Anlaşması’dır. Partilerin farklı yaklaşımlarına rağmen birlik anlaşması imzalandıktan sonra Avrupalıların beklemediği bir gelişme yaşandı: Refah Partisi ve Doğru Yol Partisi bir koalisyon kurdu. Bu koalisyon AB’nin Türkiye’ye olan güvenini sarstı.

2002 yılında iktidara gelen ve muhafazakâr İslamcıları temsil eden Ak Parti hükümeti, Avrupa ile ılımlı ilişkiler kurdu. İnsan hakları ve demokratikleşme konusunda adımlar attı. Hatta iktidarın bu yönü Avrupalıların ve laik zümrenin İslamcılara bakışını etkilemiştir. Attığı adımlarla Avrupa’nın desteğini alan Ak Parti, devam eden süreçte AB’nin koşullarını yerine getirmiş ve bu doğrultuda hapisteki Kürt milletvekilleri serbest bırakılmıştır. 2000’lerin ortalarında yaşanan bu gelişmeler, demokratikleşmenin en belirgin olduğu dönem olarak gösterilmektedir.

Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir