Westphalia Barışı’nı incelemek için barış tarihi olan 1648’den daha da eskilere gidip süreçlere hâkim olmak elzemdir. Orta çağ Avrupası hâlâ feodalite dönemindeyken temelde 30 yıl savaşlarının bittiğini bildiren Münster ve Osnabrück Antlaşması ile oluşan Westphalia Barışı’na tek bir bakış açısı yoktur. Bununla beraber modern devletin temeli olarak görenler ve görmeyenler vardır. Bu yazımda bunları inceleyeceğiz.
Westphalia Barışına Giden Yol: Protestan Reformu ve Din Savaşları
XV. yüzyılın sonu ve XVII. yüzyılın başı arasında Avrupa özel bir değişim geçiriyordu. Ulusal ve uluslararası ticaretin gelişmesi, belli başlı kentlerin para ekonomisinin merkezleri haline dönüşmesi, bu durumu güvence altına alabilecek güçlü merkezi iktidarlara ihtiyaç duyulması, Eski Yunan ve Roma kültürünün yeniden canlandırılması ve hümanist dünya görüşü ile karakterize edilen Rönesans hareketinin ortaya çıkması, baruttan yararlanarak etkili silahların yapılması, bilginin kayıt altına alınmasını ve bilgi kaynaklarının kısa sürede çok fazla kopyalanmasını sağlayan matbaanın yaygınlaşması, denizcilerin yolunu açan ve coğrafi keşifleri kolaylaştıran pusulanın kullanılmaya başlanması bu döneme ilişkin önemli gelişmelerdir. (Salihpaşaoğlu, 2020)
Bu gelişmeler tabii ki Katolik Kilisesi’ni de etkilemiştir. Bu gelişmelere muhafazakar doğası nedeniyle doğal olarak karşı koyamayan ve direnen Katolik Kilisesi bu dönemde bazı isimlerce hedef alınmıştır. Nitekim Almanya’da Martin Luther (1483-1546), Fransa’da Jean Calvin (1509-1564) ve İsviçre’de Huldrych Zwingli (1484-1531) gibi dinde reformu savunan teologlar bu hedefe saldırarak Katolik dünyanın birliğine son veren bir hareketin öncüsü olmuşlardır. (Salihpaşaoğlu, 2020)

Bu tartışmalara ilk taş “Endüljansın Gücü ve Etkisi Üzerine Tartışma” başlığını taşıyan ve doksan beş maddeden oluşan bir metin çivileyen Martin Luther’den gelmiştir. Kilisenin Luther’i aforoz etmesine rağmen Luther başka yazılar yazmaya devam etmiştir. Martin Luther’e karşı baskı sürdükçe Luther kendisine bazı taraftarlar bulmuştur. Bu süreçte Saksonya Dükü III. Frederick onu himayesi altına almış ve Papalık onu istemesine rağmen kendisi vermeyeceğini bildirmiştir. Bu süreçte Kutsal Roma İmparatorluğu da kendisini Papalığın temsilcisi olarak görüyordu. Bundan dolayı Papalığa desteğini şöyle bildirmişti:
“…Biliyorsunuz ki, soyum ölümlerine kadar Kutsal Roma Kilisesi’nin sadık çocukları olan asil Alman ırkının en Hıristiyan imparatorlarına, Katolik İspanya krallarına, Avusturya arşidüklerine… dayanmaktadır. Onlar daima Katolik inancını, onun kutsal ayinlerini… savunmuşlardır. Atalarımın ve benim şimdiye kadar sürdürdüğümüz her şeyi bundan sonra da Tanrı’nın yardımıyla sürdüreceğim…”

Savaş Öncesi İttifaklar
Papanın ve imparatorun Lütercilere yönelik bu dışlayıcı tavrı kısa sürede tabana doğru yayılmaya başlamıştır. Gün geçtikçe sayıları artan ve dinde reformu savunan bu harekete karşı ittifaklar kurulmuştur. 1525 yılında, “Dessau İttifakı” (League of Dessau) adı verilen bir birlik oluşturulmuştur. Kendilerini ve inançlarını savunmak isteyen Protestanlar da söz konusu girişime, 1526 yılında kurdukları “Torgau İttifakı” (League of Torgau) ile karşılık vermiştir. (Alganer, 2007)
Bu dönemde görüşüne destek veren ama duruma daha hümanist yaklaşan Erasmus, Luther’e birçok mektup yazmış ve onu uzlaşması konusunda ikna etmeye çalışmıştır. Luther’in ona şu cevabı vermiştir:
“Siz insanlığın barış ve huzurunun inançtan, vicdandan, kurtuluştan, Mesih’in şanından, Tanrı’nın sözünden ve Tanrı’nın bizzat kendisinden daha önemli olduğunu söylüyorsunuz. Ben de sana şunu söylüyorum: ‘Ben o denli ciddi, yaşamsal ve ebedi bir gerçeklikle ilgileniyorum ki, bunun yaşam pahasına, tüm dünya kargaşa ve savaş içine girmekle kalmayıp, bu savaşta paramparça olup yok edilse bile, sürdürülüp savunulması gerekir…’”
Westphalia: Savaş ve Barış
30 yıl savaşları kendi içinde birçok önemli unsur barındırmaktadır. Savaş bir din savaşı mı? Mezhep savaşı mı? Protestanların aforoz edildiği o dönem bu savaşın bir din savaşı olduğunun açık bir göstergesidir. Ayrıca İsveç Kralı Custavus Adolphus’un Brandenburg Prensi’ne yazdığı mektup savaşın bir din savaşı olduğunu destekler niteliktedir:
“…Tarafsızlık diye bir şey duymak istemiyorum. Brandenburg Prensi ya dostum ya da düşmanımdır. Onun önüne vardığımda kendisinin sıcak mı soğuk mu olduğunu ortaya koyması gerekir. Bu Tanrı ile şeytan arasında bir savaştır. Eğer siz Tanrı’nın yanındaysanız bana katılacaksınız. Eğer şeytanın yanındaysanız, benimle savaşmak zorundasınız. Üçüncü yol yok…”
2 taraf da birbirini dinsiz olmakla suçlayıp savaşmıştır. Ayrıca Katolik olmasına rağmen Protestanların yanında savaşan Fransa, Westphalian görüşün ilk adımını attı. Bu durumu kendi devletinin çıkarını koruyacak şekilde değerlendirip, safını ona göre seçti. Dönemin büyük ve Papalığın silahlı gücü olan Habsburglar, Fransa’nın bu kararı vermesinde etkiliydi. Savaşın ilk barışı Fransa ve Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu arasında imzalandı. Bu çatışma, Augsburg Barışı ile sonuçlanmıştır. Anlaşma, çözüm olarak “cuius regio, eius religio” (kimin bölgesi, onun dini) formülasyonunu sunar. Pragmatik nitelikteki bu barış ile her bölgenin dinini belirleme yetkisi o bölgenin prensine bırakılmıştır. (Salihpaşaoğlu, 2020)

Otuz Yıl Savaşları
Katoliklerin Protestanlara karşı baskıları barışa rağmen sürmeye devam etmişti. Protestanların dini ve siyasi özgürlüklerine müdahaleler baş göstermişti. Bu duruma daha fazla dayanamayan Lüterciler ve Augsburg Barışı’nda görmezden gelinen fakat gün geçtikçe sayıları artan Kalvenciler ayaklandı. Nihayet hükmettiği coğrafyada Protestan eşitliğini kabul etme niyetinde olmayan II. Ferdinand’ın iki temsilcisinin, Protestan haklarını korumak üzere oluşturulan bir grup tarafından, 23 Mayıs 1618 tarihinde; günümüzde Çekya sınırlarında kalan, o dönemde ise Kutsal Roma İmparatorluğu’nun bir parçası olan Bohemya’daki bir kalenin penceresinden aşağı atılmasıyla (Defenestrations of Prague) dinler savaşının ikinci devresi olarak kabul edilen “Otuz Yıl Savaşları” başladı. Sekiz milyondan fazla insan öldü, en az yüz milyon insanın göç etmek zorunda kaldı. Danimarka, İsveç, Hollanda, Fransa ve İspanya gibi 31 ülkenin de müdahil olduğu, 1618-1648 yılları arasında devam eden ve Otuz Yıl Savaşları olarak bilinen bu çatışmalar bir dizi antlaşmadan oluşan “Westphalia Barışı” ile sona erdi.
Westphalia Barışı’nda devletlerden değil dukalıklardan, prensliklerden, taçtan veya kraliyetlerden bahsediliyordu. Antlaşmanın içerisinde sıkça “restorasyon”, “iade”, “yeniden kurma” ve “eski duruma getirme” kelimeleri kullanılmıştır. Bunlar Westphalia ile büyük bir değişim yaşandı tezini çürütür nitelikte olmuştur. Bunların yanında ilk defa din diplomatlarının aradan çekilmesi ve “raison d’etad” anlayışı ile adımların atılması her ne kadar büyük bir değişim yaşanmasa da Westphalia Barışının bir kırılma noktası olduğunu bize göstermektedir.
Kaynakça:
Kaynak 1: Yalçın ALGANER, Ç. Y. (2007). AVRUPA’DA BİRLİK VE BÜTÜNLEŞME HAREKETLERİ. Dergipark, 94-212.
Kaynak 2: Yaşar SALİHPAŞAOĞLU, Ö. T. (2020). BİR MODERN DEVLET VE EGEMENLİK MİTİ: WESTPHALİA BARIŞI. ERÜHFD, 192-217.