AİK Yazılar “Zulu: Canlı Kafa Avcıları – 1964” Film İncelemesi

“Zulu: Canlı Kafa Avcıları – 1964” Film İncelemesi

zulu-canli-kafa-avcilari
Categories:

Britanya sinemasının 20’nci yüzyılın ortalarında neredeyse dünyadaki bütün beyaz perdelerde heyecanla karşılanan yapımlarından birisi olan “Zulu: Canlı Kafa Avcıları” filmi; politik, sosyolojik ve sinematografik olarak döneme dair oldukça önemli izlenimler sunmaktadır. 1964 yılında Birleşik Krallık’ta vizyona giren ve iki yıl sonra da Türkiye’de izleyiciler ile buluşan film, Dünya Savaşı sonrasında yaşanan küresel dönüşümler esnasında Britanya toplumunun ve sanat camiasının ruh halini anlamak için de önemli bir materyaldir.

Filmin alt metin okumasını yaparken ilk olarak politik kısma değinmek gerekirse dönemin koşulları ile örtüşen bir manzara bizi karşılamaktadır. Dünya Savaşı esnasında oldukça yıpranan ve sonrasında yorgun düşen Britanya İmparatorluğu, Soğuk Savaş’ın yükselen iki yeni gücü olan Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği karşısında ciddi bir prestij kaybı yaşamıştır. 1956 Süveyş Krizi esnasında Sovyetler Birliği karşısında yalnız bırakılan Birleşik Krallık ve Fransa, başlangıçta kazanım sağlıyor gibi gözükse de sonrasında büyük bir itibar kaybı yaşayarak bütün dünyaya Avrupalı güçlerin devrinin kapandığını göstermiştir.

Amerika Birleşik Devletleri’nin onayı alınmadan başlatılan harekatta geçmiş yüzyılın süpergüçleri Britanya ve Fransa, iki büyük savaşı da kazanmalarına rağmen artık sarsılmaz pozisyonlarını kaybettiklerini açıkça görmüşlerdir. Bu durum, iki ülkenin de sosyal dokusunda hissedilir değişimlere sebep olmuştur. Zulu: Canlı Kafa Avcıları filmi, Birleşik Krallık’ta söz konusu kaybın sinema üstüne yansımalarından bir örnektir. Victoria döneminin zaferlerine hasret kalmış olan Britanya politik topluluğu, ihtişamlı İmparatorluklarının hızla eridiği bu yıllarda umutsuzca kendilerine has Britanyalı gururuna sarılmayı bilmişlerdir.

1952 yılında Kral VI. George’un ölümü üzerine radyoda konuşan dönemin Başbakanı Winston Churchill’in ifadeleri, Zulu filminin arkaplanında yatan politik özlemi ortaya koyar. Churchill, söz konusu konuşmasında Kraliçe II. Elizabeth’in tahta çıkışını şu ifadeler ile kutlamıştır:

“Gençliği Victoria döneminin heybetli, karşı koyulamaz ve dingin ihtişamında geçmiş olan ben, bir kez daha ‘Tanrı Kraliçe’yi Korusun!’ (God Save the Queen) duasını ve marşını okumaktan büyük bir heyecan duyabilirim.”

Winston Churchill

Churchill’in sözlerinden de anlaşılacağı üzere Britanya’nın dünya siyasetindeki aktif rolünü Birleşik Devletler ve Sovyetler Birliği gibi yeni doğan güçlere kaybetmesi, ciddi bir travma olarak değerlendirilebilir. Britanyalıların Victoria dönemine duydukları özlem, Zulu gibi vatanseverlik temalı filmlerinde neden bu dönemin seçildiğine dair bir fikir oluşturabilir.

Zulu film afişi

Sosyolojik olarak bakıldığında ise filmde çok az sayıda karakter ile çok farklı toplumsal grupların temsilinin yapıldığı görülür. Galliler, İngilizler, Boerler, ruhbanlar ve koloni bölgesi yerlileri idealize edilmiş karakterlerle temsil edilmiştir. İmparatorluk ordusunun bölgedeki çeşitli unsurlarını oluşturan İngiliz, Gal ve Boer askerleri arasındaki dil, kültür, sadakat ve kararlılık gibi unsurlar dikkat çekicidir. Günlerce süren çatışmaların sonunda yorgun düşen Britanyalı askerler içinde İngiliz istihkam subayı Chard ve piyade subayı aristokrat Bromhead hala çatışmaya istekliyken Boerlerden Adendorff’un pes etmesi, bunun örneklerinden birisidir. Yine Galli askerlerin aksanlarının ve kendi içlerinde kullandıkları jargonun farklılığı göze çarpmaktadır. Film, bu yönüyle Britanya toplumunu ve ordusunu oluşturan çeşitli unsurları başarılı bir şekilde tasvir etmekte ve Victoria dönemine dair bazı ipuçları vermektedir.

Filmi son olarak sinematografik olarak değerlendirmek gerekirse dönemin özelliklerini başarılı olarak taşıdığını söylemek mümkündür. Amerikan sinemasının hızlı gelişerek küresel bir dominasyon kurduğu ve Hollywood’un Altın Çağı olarak bilinen 1930-1940 yılları sonrasında Dünya Savaşı ve Soğuk Savaş ile birlikte Birleşik Devletler’in popüler kültürde etkinliği ciddi ölçüde artmıştır. Birleşik Krallık ve Fransa gibi kültürel bakımdan güç odağı olarak sayılabilecek ülkeler de söz konusu dönemde kendi tarzlarını yaratmakta başarılı olmuştur. İki ülkenin de sinemasında Amerikan modernizminden farklı olarak gelenekçi bir tarzın oluştuğunu söylemek yanlış olmaz. Zulu filmi de Britanya sinemasının konu seçiminde tarihi ve geleneksel ögelerden faydalandığı örneklerden birisidir. Çağdaşları ile kıyaslandığında nispeten yüksek bir bütçeye ve iyi imkanlara sahip olan filmin yapım ekibi, ellerinde bulundurdukları bu avantajları başarılı şekilde beyaz perdeye yansıtmıştır. Günümüz sinema tarzına alışkın izleyiciler için sıkıcı olsa da 1964 şartlarında değerlendirildiğinde keyifli bir seyir sunulduğunu söylemek mümkündür.

Toparlamak gerekirse Zulu, izleyen herkesin sahip olduğu birikim ve ilgi alanlarına göre farklı şeyler keşfedebileceği kült eserlerden birisi olarak görülebilir. Özellikle Britanya sinemasına, dillerine, kültürlerine ve tarihine ilgi duyanlar için mutlaka izlenmesi gereken bir eserdir. Değerlendirmemi Britanyalıları komuta eden Chard’ın zaferlerini tanımlamak için söylediği ve kolonizasyonu adeta birkaç kelimeyle anlatan şu sözü sizlere bırakarak bitiriyorum:

“Tüfek şeklinde bir mucize”

2 thoughts on ““Zulu: Canlı Kafa Avcıları – 1964” Film İncelemesi”

  1. Emekli olmama az kaldığı için yeni hobiler edinmek adına biraz araştırma yaparken sitenize rastladım. Oldukça detaylı çalışmalarınız var. Bundan sonra sitenizi takip edeceğim. Elinize sağlık…

Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir