Türkiye ve Yunanistan arasından geçmişten günümüze birçok dönemde Ege Denizinin konu olduğu krizler meydana gelmiştir. Bu olaylardan en etkili olanı ise Kardak Kayalıkları Krizi’dir. Figen Akad isimli Türk yük gemisinin, 25 Aralık 1995 tarihinde Türklerin Kardak, Yunanlıların ise Imia ismini verdikleri kayalıklarda kaza geçirmesi ile tekrar kendini ortaya çıkaran Ege Denizi problemleri, iki tarafın da bu kayalıkların kendilerine ait olduğunu iddia etmesini beraberinde getirmiştir.
Herhangi bir ekonomik değeri olmayan ve üzerinde kimsenin yaşamadığı bu kayalıklar için Türkiye ve Yunanistan’ın bu kadar alevli bir şekilde fikir ayrılığına düşüp savaşın eşiğine kadar gelmeleri, Ege Denizinde Kardak kayalıkları gibi kimin olduğu konusu netleştirilememiş birçok kayalık, ada ve adacığın bulunması ve bu krizde verilecek olan herhangi bir kararın bu bilinmezlikleri de olumlu ya da olumsuz netleştirecek olması düşüncesi olmuştur. Bunlarla birlikte Türk ve Yunan basınının olayları daha gergin ve sorunlu yansıtış şekli, ülkelerde yaşayan vatandaşların milli duygular ile olaylara çok daha sert ve baskılı tepki vermesi ile zaten sıkıntıda olan Türk iç siyaseti ve Yunan iç siyaseti için olaylar daha da kritik bir hal almıştır. Geçmiş birikimlerinden dolayı birbirinden haz etmeyen bu iki ülke, bu kriz ile birlikte son dönemlerindeki durağan ilişki durumundan çıkıp problematik ve saldırgan bir ilişki halini almıştır. Krizden sonra gerçekleşen depremler, yardımlar ve Helsinki Zirvesinde Yunanistan’ın veto hakkını kullanmaması bu ilişkilerin yumuşaması için ya da en azından Avrupa Birliği tarafından böyle görülmesi için önemli bir adım olmuştur. Türkiye’nin AB’ne en yakın olduğu dönemde yaşanmış olan bu kriz ve Yunanistan’ın stratejik hamleleri, Türkiye’nin AB’ne giriş sürecinin askıya alınmasına sebep olmuştur.
Bu yazıda; krizin altyapısı, basının olayı yansıtma şekli, o dönemki Türk ve Yunan siyaseti, krizden sonra Türkiye’nin Avrupa Birliği ile ilişkileri, krizin nasıl çözüldüğü ve nihayetinde günümüz Türkiye-Yunanistan ilişkilerini inceleyeceğiz.
- EGE DENİZİ VE ÇIKAN SORUNLARIN KÖKENİ
Coğrafi yönden kendine has özellikleri bulunan Ege Denizi’nde Türkiye anakarasına yakın olan çok fazla ada, adacık ve kayalıklar vardır. Ege Denizi, yarı kapalı bir deniz olup yüzyıllarca Osmanlı egemenliği içerisinde kalmış ve o dönemde en önemli özelliği içerisinde çok fazla ada, adacık ve kayalıklar barındırmak olduğu için “Adalar Denizi” olarak isimlendirilmişti. Dışarıdan gelebilecek herhangi bir saldırı durumunda stratejik önem taşıyacak olan bu kayalıklar geçmişten günümüze hep önemli ve problemli bir konu olmuştur.
Adalar yıllardır Osmanlı’nın elindeyken İtalyanların Trablusgarp’ın işgali sürecinde İtalyanlar tarafından işgal edilmişti. Sonrasında Uşi Antlaşması ile Osmanlı’ya iadesine karar verilen adalar, Osmanlı’nın Trablusgarp’ı boşaltmadığı bahanesi ile İtalya’nın işgale devam etmesine sebep olmuştur. 2. Dünya Savaşı sonrasında Yunanistan’ın talepleri üzerine İtalya, Paris Barış Antlaşması (1947) ile Lozan Antlaşmasının 15. maddesi ile kendisine devredilmiş Menteşe Adaları bölgesinde isimleri belirtilen 13 adayı ve bağlı adacıklarını silahsızlandırılmış olmaları şartıyla Yunanistan’a devretmiştir. Ege Denizi’nin statüsünü belirleyen uluslararası antlaşmalar Türkiye ve Yunanistan arasında bir sınır belirtmemesine rağmen Yunanistan aksini iddia etmektedir. Türkiye ise Osmanlı Devleti döneminde egemenlik sınırları dâhilinde olan ada, adacık ve kayalıkların Osmanlı Devleti yerine 1923 yılında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin mülkiyetine geçtiğini ve hiçbir uluslararası hukuk belgesi ile bunun değişmediğini savunmaktadır. Burada problem “egemenliği antlaşmalarla devredilmeyen coğrafi oluşumlar” dan kaynaklanmakta ve Kardak Kayalıkları da tam olarak bu tanıma girmektedir.
- KARDAK KRİZİ NASIL BAŞLADI?
Figen Akat, herhangi bir strateji gözetmeksizin Çanakkale’den İsrail’e giden bir yük gemisiydi. Olayın başlangıcını 29 Aralık 1995’de Figen Akat isimli Türk bandıralı(ülke bayrağına sahip) bir yük gemisinin Türkiye’nin Bodrum sahiline yaklaşık olarak 4, Yunanistan’a ait Kalimnos Adası’na ise 6 deniz mili mesafede bulunan Kardak (Yunanca İmia) Kayalıkları’na oturmasıdır.
Bu süreç hakkında anlatılan birçok görüş vardır1. Karaya oturduktan yarım saat sonra geminin sahibine verilen haber sonrası Türk sigorta şirketi ile iletişime geçildi. Geminin nasıl kurtarılacağı üzerine fikirler yürütülüyordu. Bu süreçler ilerlenirken Yunanistan’ın Ankara büyükelçisi tarafından Dış İşleri Bakanlığı’na verilen nota sonucu kurtarma işlemine son verilmesi gerektiğini ifade ederken Türk Dış İşleri Bakanlığı bir başka notayla bunu reddetti. Bu süreçte Figen Akat’ı kurtarmak için çimento yükünün 100 ton kadarı denize dökülürken çevrede bulunan Yunan kuvvetleri gemiye yaklaşıp bu işlemi durdurmaları gerektiğini söylendi ve hemen ardından kurtarma işlemi durduruldu. Kayalıkların kendilerine ait olduğunu iddia eden Yunan kuvvetlerinin yardımı sonucu gemi kurtulmuş oldu. Normal şartlarda bağlanan halat ile Yunan adası götürülecek olan gemi bağlanmış olan halatın kopması sonucu Türk Karasularına doğru yol aldı. Nihayetinde gemi kurtarılarak Bodrum Güllük Limanı’na çekilmiş oldu.
Başlangıç sürecine dair diğer görüşler ise Figen Akat isimli gemi karaya oturduktan sonra Yunan deniz kuvvetlerinin gemiye yardımcı olmak istediği fakat bu yardımı teklif ederken bölgenin kendilerine ait olduğunu söylemelerinden dolayı Türk yük gemisinin bu yardımı Türk Karasularında oldukları gerekçesi ile reddetmesi ve gemi kendi imkânları ile kurtulamayınca 26 Aralık’ta Kalimnos Adası Liman İdaresi, Yunanistan ve Türk Dışişleri Bakanlıklarına, olayın daha büyük bir tehdit oluşturmaması adına duruma müdahale edilmesi gerektiğinin vurgulanmış olmasıdır. Yapılan diplomatik görüşmeler sonrası gemi kurtarılmış olarak Bodrum Güllük Limanı’na çekilmiştir.
İki ülke arasında yapılan görüşmelerden bir sonuç çıkmayınca daha sonrasında daha problematik bir patlak olarak ortaya çıkacak olan bu olay askıya alınmış oldu.
1 Kardak Krizi | 1996 | 32. Gün Arşivi

- YUNANİSTAN İÇ SİYASETİ VE TÜRKİYE İÇ SİYASETİ
Başbakan Andreas Papandreu’nun 16 Ocak’ta istifa etmesi sonucu Yunanistan’da ciddi bir hükümet krizi çıkmıştır ve ardından Papandreu’ya göre daha ılımlı bir kişiliğe sahip olan Kostas Simitis başbakan olarak seçilmiştir. Yunanistan siyasetindeki bu karışıklıklar ve muhalif partilerin hükümeti küçük düşürmek adına bir manipülasyon sistemi kurmak istemesi Kardak Krizi’nin eskisinden daha da büyük bir sorun olarak tekrar ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Olaylardan yaklaşık 1 ay sonra, 24 Ocak 1996’da “Türkiye’nin İmia kayalıklarını talep ettiğini” ve “Yunan hükümetinin bu olaylar karşısında Türkiye’ye boyun eğdiğini” iddia eden haberler Yunan basınının önemli bir kısmını kaplamaya başladı. Yunan basını ve muhalif partilerin işbirliği sonucu Simitis koltuğa oturduğu ilk anda bu sorun ile ilgilenmek zorunda kaldı.
Türkiye siyasetinde de benzer istikrar sorunları mevcuttu. Yoğun süren seçim kampanyalarının ardından hiçbir partinin tek başına hükümet kurmaya yetecek çoğunluğu sağlayamadığı 24 Aralık 1995 seçimi sonucunda, en fazla milletvekili çıkaran Refah Partisi (RP), Anavatan Partisi (ANAP), Doğru Yol Partisi (DYP), Demokratik Sol Parti (DSP) ve Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) arasında koalisyon hükümeti kurulması gündem üzerinde büyük bir etki yaratmıştı. Kardak Krizi’nin patlak verdiği dönemde görevde bulunan DYP- CHP koalisyon hükümetinde Başbakan Tansu Çiller, Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Deniz Baykal’dı.
Bu dönemde siyasette muhalefet özellikle milliyetçi ve muhafazakâr siyasi güçler tarafından, hükümetin krizi etkili bir şekilde yönetememesi üzerinden kurgulandı. Hükümet ise, krizi milli bir mesele olarak sunarak siyasi desteği pekiştirmeye çalıştı.
- BASININ OLAYLARI GETİRDİĞİ NOKTA VE SÜREÇ İÇERİSİNDE OLANLAR
26 Ocak 1996’da Kalimnos adasının milliyetçi belediye başkanı Dimitris Diakomihalis, bir polis, bir papaz ve Antenna adlı Yunan televizyon kanalından bir gazeteci eşliğinde adanın 6.5 mil mesafesindeki İmia/Kardak’ın iki kayalığından ilkine çıkarak, kamıştan yapılmış derme çatma direkli bir Yunan bayrağı dikti. Yunan basınında ‘Kardak’ı aldık’ başlığı altında haberler yapılıyordu.
Bu olay Türk basınında çok ilgi çekti. 27 Ocak’ta Hürriyet gazetesinin İzmir bürosundan iki gazeteci ve bir özel televizyon ekibi helikopterle Büyük Kardak Kayalıklarına gittiler ve Yunan bayrağını indirerek yerine Türk bayrağı diktiler. Bu görüntüler hemen Türk basınına servis edildi.
Bu süreçte olaylar Yunanistan tarafında; Türkiye’de TV kanalında Yunanistan’ın yenilgisinin kutlandığı, Türkiye’nin Yunan topraklarına göz diktiği şeklinde yer aldı. Yunan Dışişleri Bakanı Pangalos’un “Ankara, Ege’deki tüm kayalıklar ve ıssız adacıklar için Yunanistan’ı müzakere masasına çekmeyi hedefliyor. Endişeliyim. Türklerle masaya oturalım diyenler umarım hatalarını anladı.” şeklinde yaptığı açıklama da Türk basınında yer alıyordu. Pangalos’un bu açıklamasına karşılık Türk Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı İnal Batu Türkiye’nin yaklaşımını: “Bu soruna bayrak savaşı haline getirilerek ve zor kullanarak bir çözüm bulunması olanaksız. Türkiye konunun diplomatik yollardan, barış yolları kullanılarak çözülmesinden yana. Şimdiye kadar ki tavrı da bu olmuştur.” şeklinde belirtmişti.2
Tüm bu olaylar olup biterken Başbakan Kostas Simitis, Türkiye’ye her türlü diplomatik görüşme taleplerine hızlı bir şekilde döneceklerine dair haber göndermişti. Bununla birlikte o dönemki Başbakan Tansu Çiller, Ege’de bulunan kayalıklar hakkında görüşmek istediğini bildirmişti. Tam her şey olumlu şekilde ilerliyor ve düzelecek derken 28 Ocak günü olay tam olarak bir kriz halini almış oldu. Yunan donanmasına ait bir devriye gemisi kayalıklara yaklaştı ve Yunan askerler Türk bayrağını indirdi, yerine Yunan bayrağını diktiler.
Bunun üzerine Türk ve Yunan sahil güvenlik botları kayalıkların etrafında birbirine karşı konuşlandı. Yunanistan’ın Kardak Kayalıklarını üç sahil güvenlik botu ile kuşatarak asker çıkarması, Türk bayrağını indirmesi ve kendi bayrağını çekmesinden sonra kriz uluslararası boyuta taşınmanın da ilk işaretlerini vermişti. Yunanistan, Trakya sınırındaki birliklerini teyakkuza geçirdi, Yunanistan Dışişleri Bakanlığı da Türk Büyükelçisi’ni çağırarak Türkiye’yi protesto etti. Yunanistan Amerika, Rusya ve AB Büyükelçileri ’ne de Türkiye’yi şikâyet ederek Türkiye’nin toprak talebinde bulunduğunu iddia etti. Ankara ise karşılık olarak Yunanistan Büyükelçiliği kanalı ile Atina’ya soğukkanlılık tavsiyesinde bulundu, krizi tırmandırmaması önerildi ve bunun yol açacağı ciddi gelişmelere de dikkat çekti.3
Olanlarla yetinmeyen Yunanistan şimdi de kayalıkların Doğu kısmına 12 asker ve birçok sivil yerleştirmişti ve kayalıklara yaklaşan biri olursa vurun emrini vermişti. Bu, Yunanistan’ın o bölgede sahip olduğunu iddia ettiği egemenlik hakkını silahla korumaya karar verdiğini gösteren kritik bir hamleydi. Her şey çok karışık bir hal almıştı. Artık sadece kayalar değil bununla birlikte adalar, kıta sahanlığı hatta Ege Denizi’ndeki egemenlik söz konusu olmuştu. Bu durumda verilecek olunan her karar diğer 150 kayalık için de önem teşkil etmiş olacaktı. Yaşanan olaylar sonucunda Tansu Çiller’in yaptığı acil güvenlik toplantısı ile yapılmış olan hareketlerinin kabul edilemeyeceğini, bu süreçte önceliğin yaşanan sorunları diplomasi ile çözmek olduğunu fakat Yunanistan kayalıklardan askerini çekmediği durumda Türkiye’nin eylemlerinin de buna göre agresif bir tutum ile kayalıkları kuşatacağı yönünde olması gerektiği konuşulmuştu. Yapılmış olunan bir başka plan ise Türkiye aynı kayalıkların Batı tarafına asker çıkaracaktı. İşte tam olarak bu süreçte Tansu Çiller gelen gazetecilere açıklama yaparken uzun süre akıllarda kalacak olan o cümlelerini kullandı: :“Kardak Kayalıkları Türkiye’nin parçasıdır, O bayrak oradan inecek. Asker çekilecek.” Bu açıklamaları yaparken asıl istenilenin bu olayı daha fazla büyütmeden diplomasi yoluyla çözmek istenildiğini ve bu süreçte NATO ve Birleşmiş Milletler’e gidilebileceğini söylemeyi de aksatmadı.
2 ÖZGÖR, Nesrin, Ege Denizi’nde Egemenliği Belirsiz Coğrafi Oluşumlar Sorunu’nu Ortaya Çıkaran Kardak Krizi; Türkiye ve Yunanistan’daki Etkileri, Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi, 2021
3 ÖZGÖR, Nesrin, Ege Denizi’nde Egemenliği Belirsiz Coğrafi Oluşumlar Sorununu Ortaya Çıkaran Kardak Krizi; Türkiye ve Yunanistan’daki Etkileri, Çanakkale On sekiz Mart Üniversitesi, 2021
Tüm bu olanlar karşısında Yunanistan asla yumuşamıyordu hatta tam tersine bir savaş istercesine söylemlerde bulunuluyordu. Başbakan Simitis “her olasılığa hazırız” cümlesiyle olayları tırmandırmaktan korkmadıklarını ve daha ilerisine gidebileceklerinin mesajını veriyordu.
Sürecin daha da büyümesiyle birlikte ABD Başkanı Bill Clinton’ın olaya dahil olması kaçınılmaz oldu. İki ülkeyle de ayrı ayrı konuşarak bu olayı çözüme kavuşturmak isteyen Clinton; Süleyman Demirel, Tansu Çiller ve Simitis ile telefon görüşmeleri ayarladı. Yapılan konuşmalar çok kritikti. Temelde Clinton bu ülkeler için bir arabulucu görevi üstlenmeye çalışıyordu. ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke da “İlk ateş açan büyük sorumluluk alır” şeklinde açıklamalarda bulunuyordu.
Diplomatik çabaların karşılıksız kalmasıyla birlikte işler daha da farklı bir boyut almaya başlamıştı. Yunanistan’dan beklediği geri çekilmeyi göremeyen Türkiye ikinci planını devreye sokmaya karar vermişti. Bu ikinci plan gerçekten de çok kritikti çünkü Türkiye’ye Yunanistan ile fiili bir savaş ortamına girmeden eşitlik sağlayabileceği ve kendini gösterebileceği bir alan yaratmıştı. Kardak Kayalıklarından iki tane olması ve Yunanistan’ın iki kayalığa da bayrak dikmesine rağmen sadece bir kayalık üzerine çıkarma yapmış olması istemeden Türkiye’nin eline bir avantaj vermesine sebep olmuştu.
Basında Tansu Çiller’in son ana kadar çıkarmayı, Yunanların bulunduğu Doğu Kardak Kıyılarına yapmak istediği fakat Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya’nın ise bu fikri ‘böyle bir eylemin genel bir savaşa yol açabileceği ve meclisle birlikte karar verilmesinin daha doğru olacağı’ üzerine söylemlerinin Tansu Çiller ile arasında belirli başlı sıkıntılar çıkmasına yol açtığı söylenir. Bu söylentiler ile beraber olayların böyle kritik bir noktaya gelmesinin sebebi, kimi zaman iç siyasette ciddi sorunlar yaşayan Tansu Çiller olarak da gösterilir.
30 Ocak gecesi Türk Su Altı Taarruz (SAT) Komandoları ve SAS komandoları, gece yarısı “Yunus-1” adı verilen harekât ile Kardak’ın batı tarafındaki kayalığına (Batı Kardak) çıkarak orada bulunan Yunan bayrağını indirip Türk bayrağını dikti. Kardak’ta artık durumlar eşitlenmişti.
Atina’da ortalık karışmıştı. Kimse böyle bir çıkarma beklemiyordu. Ne yapacağını düşünen Yunan kuvvetleri öncesinde bölgeyi keşif için helikopterini havalandırma kararı aldı.
Yunan Deniz Kuvvetleri’ne ait “Navarino” fırkateyninden havalanan bir helikopter Türk komandoların çıktığı ikinci kayalığın üzerine keşif uçuşu yaparken hava muhalefetine yakalandı. Helikopterin savrulduğunu gören bölgedeki Türk donanmasına ait “Yavuz” fırkateyni, -iddialara göre- helikoptere yardım etmek için gemiye iniş yapmasını önerdi. Daha sonra bu yardımı reddettiği öğrenilen helikopter düşecek ve içindeki üç deniz subayı kaza yerinde can verecekti. Yunan askeri helikopterinin düşüş nedenleri Yunanistan’da hala tartışılıyor. Kimi çevreler, üç subayın hayatını kaybettiği helikopterin “Türk komandoları tarafından tarandığına ve düşürüldüğüne” inanırken; resmi raporlarda, “helikopterin arızalandığı ve hava muhalefeti nedeniyle denize düştüğü” belirtiliyor.4
4 BERBERAKİS , Stelyo, Kardak krizinin 25. yılı: Türkiye ve Yunanistan nasıl savaşın eşiğine geldi? ,BBC, 1 Şubat 2021
Bu sırada Türk ve Yunan basınını meşgul eden bazı iddialar ortaya atılmıştı. Yunanistan Başbakanı Kostas Simitis, dönemin Genelkurmay Başkanı Oramiral Hristos Liberis’e “Türklerle çatışmaya girersek sonucu ne olur?” sorusunu sorduğu ve sonucunda Liberis’in savaş çıkarmaya yönelik agresif tavırlarının süreci zora soktuğunu fark edip görevine son verdiği iddiaları sıkça gündemdeydi. Bu ulusal arenada Simitis’i daha mantıklı biri olarak göstermişti.
Türkiye’nin Kardak’ın Batı Kayalıklarına yapmış olduğu bu çıkarma sonucu, ABD Başkanı Bill Clinton ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Richard Holbrooke’un telefon görüşmelerinde durumu çözmek adına sundukları fikir mantıklı gelmişti. Yunanistan’ın Doğu Kardak Kayalıklarına Türkiye’nin ise Batı Kardak Kıyılarına kendi bayraklarını dikmesi ile durum eşitlenmişti. Buradan sonra yapılması beklenen şey iki ülkenin kuvvetlerinin de kayalıklardan ayrılmasıydı. Nitekim 31 Ocak 1996 sabahı önce Yunan kuvvetleri ardından Türk kuvvetleri karadan ayrılmış oldu.

- KRİZİN AVRUPA BİRLİĞİ-TÜRKİYE İLİŞKİLERİNE ETKİSİ
Kardak krizinin AB ve Türkiye olaylarında kritik bir yeri ardır. O dönem Yunanistan’ın AB ülkelerinden biri olması yaşanan olayın Yunanistan lehine ilerlemesini sağlamıştır. Türkiye AB’ne girmeye en yakın olduğu dönemlerden birinde yaşanan olaylar sonucu bu şansını kaybetmiştir. Avrupa Birliği, kendilerine hali hazırda üye olan Yunanistan’ın topraklarını üye ülke topraklarından kabul ederek onlara yapılan her saldırıyı üzerlerine alacaklarını açıkça ifade emişlerdir. Yaşananlardan önce AB’ne geçiş sürecinde olan Türkiye, içinde olmasa da AB ile Gümrük Birliği oluşturduğu için geçiş döneminde yapılması planlanan mali yardımları alamamıştır. Bu süreç Türkiye’yi hem sözlü hem de ekonomik anlamda etkilemişken sürecin uluslararası bir boyuta taşınması da yorucu olmuştur. Türkiye, yaşananların Türkiye ve Yunanistan arasında müzakere ile çözülmesi gerektiğini vurgularken ABD olayı Lahey Adalet Divanı’na götürmeyi önermiştir ve ABD’nin bu önerisi AB tarafından mantıklı görülmüştür. Süreç dış politika da Yunanistan lehine ilerlemiştir.
- SONUÇ
Küçük bir gemi kazasıyla başlayan olay yüz yıllık meselelerin ortaya çıkmasını beraberinde getirmiştir. Devletlerin o dönemki iç siyasetlerinin karışık olması, muhalif adaylar ve basının olayı uçuruma sürüklemesi zaten unutulmuş olan defterlerin tekrar masaya yatırılmasına sebep olmuştur. Türkiye’nin süreç içinde olayları eşitlemesi en kritik anlardan biri olmuştur. Her an savaşa dönüşebilecek olan bu olay karşılıklı kayalara çıkarma yapılması ile tarafların durmasını sağlamıştır. Bu dönemde ABD’nin yaptığı arabuluculuğun da büyük bir etkisi olmuştur. Yaşanan bu kriz Ege’de olayların her an kritik bir hal alabileceğini göstermiştir. Bu süreçte Türkiye için en problematik durumlar AB’den, AB’ye geçiş süreci maksadıyla alacak olduğu yardımları alamamak ile beraber hem AB’den hem de ABD’den tepki almış olmasıdır. Türkiye’nin AB’ne girmeye en yakın olduğu süreçte böyle bir olay yaşaması Türkiye-AB ilişkilerinde büyük bir dönüm noktası olmuştur.
Günümüzde Yunanistan olayı uluslararası arenada tutmaya diretirken Türkiye olayın ikili müzakereler şeklinde çözülmesi gerektiği fikrini devam ettiriyor. Türkiye bu müzakere fikrini fikir olarak bırakmayıp somut olarak da bir dizi çaba göstermesine rağmen olay muğlak bir şekilde kalmaya devam ediyor. Süreç içerisindeki adımlarının Ege üzerinde bırakacağı etkiyi düşünen bu iki devletin, durumları ve karşılıklı çözüm önerilerini farklı yorumlamaları bu olayın hala çözümlenememiş bir olay olarak varlığını sürdürmesine sebep olmuştur.
KAYNAKÇA
Kaynak 1: https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-55882481
Kaynak 2: https://www.youtube.com/watch?v=_xi9B1nsCBQ
Kaynak 3: https://earsiv.kmu.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/11492/6816/G%c3%bcncan%2c%20E mre.pdf?sequence=1&isAllowed=y
Kaynak 4: https://dergipark.org.tr/en/download/article-file/1846139
Kaynak 5: http://acikerisim.deu.edu.tr:8080/xmlui/bitstream/handle/20.500.12397/6690/206194.pdf?sequence=1
Kaynak 6: https://www.researchgate.net/profile/Meral-Balci/publication/337186520_EGE_DENIZI’NDE_HAKIMIYET_MUCADELESI_KAR DAK_KAYALIK_KRIZI/links/5dca84b54585151435040f61/EGE-DENIZINDE- HAKIMIYET-MUeCADELESI-KARDAK-KAYALIK-KRIZI.pdf
Kaynak 7: https://www.gzt.com/jurnalist/gecmisten-gunumuze-tum-yonleriyle-kardak-krizi- 2606044