Postkolonyal teoriye göre, bir ülke resmî olarak bağımsızlığını kazansa bile, sömürge geçmişi onun toplumsal yapısını, devlet kurumlarını ve dış ilişkilerini etkilemeye devam eder. Sömürgecilik sadece maddi kaynakların sömürüsüyle sınırlı kalmaz; aynı zamanda kültürel kimliğin, hafızanın ve kurumların da dönüşümüne neden olur.
Bu bağlamda Haiti, dünya tarihinde sömürgeciliğe karşı en erken ve en radikal kopuşu yaşamış ülkelerden biri olmasına rağmen, bu kopuş onu özgürleştirmekten çok yalnızlaştırmış ve kırılgan bir yapının içine sürüklemiştir. Haiti’nin günümüzde karşı karşıya olduğu kırılgan siyasal yapı, dışa bağımlı ekonomi ve parçalanmış kimlik, sömürgeciliğin hem toplumsal hem de kurumsal düzeyde bıraktığı derin izlerin bir sonucudur.
1492 yılında Kristof Kolomb’un önderliğindeki İspanyollar Hispaniola Adası’na ayak bastıklarında, adaya “Küçük İspanya” anlamına gelen bu ismi verdiler. Ada, uzun yıllar boyunca İspanyol sömürgesi olarak kaldı. Bu süreçte yaklaşık bir milyon olduğu tahmin edilen yerli nüfus; kötü muamele, bulaşıcı hastalıklar ve zorla çalıştırılma gibi nedenlerle birkaç bine kadar düştü. İspanyolların uyguladığı Encomiendas sistemi, fetihçilere yalnızca toprak değil, yerli halkı da köle gibi kullanma hakkı veriyordu. Bu sistem altında yerliler şeker kamışı ve tütün tarlalarında aralıksız çalıştırıldı. 1494-1498 yılları arasında yaklaşık yüz bin yerli öldürüldü; 1508’de 60 bin olan nüfus, 1548’e gelindiğinde yalnızca 500 kişiye düşmüştü. Bugün adada yerli halktan hiçbir iz kalmamıştır. Bu kültürel soykırım, Haiti’nin ilk belleğini silmiş, onu kimliksizleştirmenin ve dışa bağımlı hâle getirmenin temelini oluşturmuştur.
Yerli nüfusun tükenmesiyle birlikte İspanyollar, Afrika’dan milyonlarca siyah köleyi adaya getirdi. Dört yüzyıl boyunca yaklaşık 11 milyon Afrikalı, Yeni Dünya’ya taşındı. Bu köleler yalnızca fiziksel olarak değil, psikolojik olarak da kontrol altına alınmak üzere sistematik baskı altına alındı. İtaatsizlik gösterenler “terbiye” edilerek uysallaştırılıyor, zayıf olanlarsa sistem dışına itiliyordu. Kölelere düzenli olarak dağıtılan rom, onları hem unutmaya hem de dayanabilmeye bağımlı hâle getirerek bir psikolojik kontrol mekanizması işlevi gördü.
17. yüzyılın sonlarına doğru Fransa, doğrudan savaşmak yerine ticaret, korsanlık ve nüfuz boşluklarından yararlanarak adanın batı kısmında etkinlik kazanmaya başladı. Tortuga Adası gibi bölgeler Avrupa korsanlarının merkezi hâline geldi. Fransa bu korsanları koruyarak sömürgeci çiftçilere dönüştürdü. Böylece şeker, kahve ve tütün üretimi adanın batısında hız kazandı.
1697 tarihli Ryswick Antlaşması ile İspanya, Batı Hispaniola’yı ( Bugünkü Haiti) Fransa’ya bıraktı. Fransa bu bölgeyi Saint-Domingue1 olarak adlandırdı ve resmi sömürgeleştirme sürecini başlattı. Bu dönem, Avrupa’da Aydınlanma düşüncesinin yükseldiği, üniversitelerde insan haklarının tartışıldığı bir çağdı. Ancak aynı yıllarda Haiti’de, Avrupalıların refahı için köle emeğine dayalı vahşi bir sömürü düzeni hüküm sürüyordu. Sömürgeciliğin meşrulaştırıldığı bu çelişkili düzende ilk kıvılcım, Melez Ogé’nin önderliğinde patladı. Melezlerin eşit hak talepleri kısa sürede bastırıldı ve Ogé idam edildi. Ancak bu isyan, çok daha büyük bir devrimin habercisi oldu. Eski bir köle olan Toussaint Louverture, hem askeri hem siyasi becerileriyle köle isyanını örgütledi. Aynı dönemde Fransa’da 18 Brumaire Darbesi ile Napolyon iktidara gelmişti. Louverture, Napolyon’un emriyle tutuklanarak Fransa’ya sürgüne gönderildi. Mücadeleyi Jean-Jacques Dessalines devraldı ve 1 Ocak 1804’te Haiti, bağımsızlığını ilan etti. Böylece Haiti:
• Dünyanın ilk siyah cumhuriyeti,
• Köleliği kaldıran ilk ülke,
• Batı sömürgeciliğine karşı çıkan ikinci bağımsız devlet (ilki ABD) oldu.
Dessalines, ülkenin adını Taino yerlilerinden gelen “Haiti” olarak değiştirdi. Ancak bağımsızlık, yeni bir özgürlük tanımı sorusunu da beraberinde getirdi. Haiti toplumu, kölelik sonrası dönemde özgürlük kavramını farklı şekillerde yorumladı. Elitler için özgürlük, güçlü bir merkezî otorite kurarak güvenliği sağlamak ve Batı müdahalesini engellemek anlamına geliyordu. Bu doğrultuda ordu ve bürokrasi merkezli bir devlet modeli benimsendi. Öte yandan, eski köleler için özgürlük, toprak sahibi olma ve geçimini sağlama hakkıydı. Ancak Fransız döneminde eğitimsiz bırakılan köylüler, demokratik süreçlere katılamadı. Devlet halktan kopuk, orduya dayalı ve dışa bağımlı bir yapıya dönüştü. Bağımsızlıkla gelen en ağır yük ise ekonomik düzlemde ortaya çıktı.
1825’te Fransa Kralı X. Charles, Fransa’nın Haiti’nin bağımsızlığını beş yıl boyunca ödenecek 150 milyon frank karşılığında tanıyacağını öngören bir kararname yayınladı. Bu, o dönemde Haiti’nin GSYİH’sinin yaklaşık %300’üne denk geliyordu. Haiti bu borcu karşılayabilmek için ABD, Almanya ve Fransız bankalarından yüksek faizli krediler aldı. 1900 yılına gelindiğinde, ülke bütçesinin %80’i bu borçların ödenmesine ayrılıyordu. Fiilen sömürgeden kurtulan Haiti, ekonomik olarak sömürülmeye devam ediyordu.
Başlangıçta tüm adanın adı Saint-Domingue’dir. Daha sonra adanın İspanyol sömürgesi olan Doğu kısmı Saint-Domingue olarak kalırken Fransızlara geçen Batısı Saint-Dominigue olarak İspanyolca’dan doğrudan Fransızcaya uyarlanmıştır.
Uluslararası sistem de Haiti’ye cezalandırıcı bir tutum sergiledi. ABD, Haitili siyahların özgürlüğünü kendi köle toplumları için tehdit olarak gördüğü için bu bağımsızlığı ancak 1862’de tanıdı. Britanya ise 1833’te.
Haiti’nin Fransa’ya olan borçları sadece maddi bir yük değil; Batı’nın kolonyal düzene başkaldıran bir ülkeye uyguladığı sistematik bir dışlamanın parçasıydı. Bu durum Haiti’nin bugün hâlâ güçlü kurumlar kuramamasına ve dışa bağımlılığın kronikleşmesine neden oldu. 122 yıl sonra bile Haiti hala köle sahiplerine ödeme yapıyordu. Böylece ülke, bir borç döngüsüne, kurumsal zayıflığa
ve kronik yoksulluğa mahkûm edildi.
Haiti, sömürgecilikten kurtulsa da “bağımsızlığın bedeli” olarak ekonomik bir sömürü düzenine zorlandı ve uluslararası sistem tarafından yalnızlaştırıldı. Bu postkolonyal ceza, bugün hâlâ süren yoksulluk ve kurumsal kırılganlığın temelini oluşturdu. Haiti, Fransız kolonyal düzeninin bir yansıması olarak kuruldu ama bu düzenin yıkılmasıyla kendi kimliğini inşa edemedi. Fransız kültürüyle bastırılmış, Afrikalı köklerinden koparılmış bir halk… Ne tam Afrikalı, ne tam Fransız; ne tam Batılı, ne tam bağımsız. Ortaya çıkan şey, ulusal bir kimlikten çok, sömürünün bıraktığı parçalanmış bir benlik oldu. Bu nedenle Haiti’de ne güçlü bir yurttaşlık bilinci gelişebildi, ne de devlet-toplum bütünleşmesi sağlanabildi.

Hispaniola Adası Haritası 1: Fransız ve İspanyol Sömürge bölgeleri

Hispaniola Adası Haritası 2
KAYNAKÇA
Kaynak 1: Bilgin, K. (2012). Haiti Devrimi: Kölelerin Tarihyapıcılığı. Mülkiye Dergisi, 36(4), 155-208. Britannica. (2024). Haiti. https://www.britannica.com/place/Haiti
Kaynak 2: Buck-Morss, S. (2012). Hegel, Haiti ve Evrensel Tarih. ( Çev. Erkal Ünal). 33-88. İstanbul: Methis Yayınları.
Kaynak 3: Çelik, A. M., & Eminoğlu, A. (2022). SÜRDÜRÜLEMEYEN BARIŞ İNŞASINDA SİYASAL KÜLTÜRÜN ROLÜ: HAİTİ ÖRNEĞİ. Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Dergisi, 12(23), 195-211
Kaynak 4: Diamond, J. (2019). Çöküş: Toplumlar başarısızlığı ya da başarıyı nasıl seçerler? (B. Baysal, Çev.). Pegasus Yayınları.
Kaynak 5: Fanon, Frantz. (2000). Yeryüzünün Lanetlileri (Çev. Ayşen Tekşen). İstanbul: Versus Kitap.
Kaynak 6: Hispaniola Adası Haritası 1: Fransız ve İspanyol Sömürge Bölgeleri: https://www.loc.gov/resource/g4930.ar185200/?r=-0.354,-0.025,1.802,0.849,0
Kaynak 7: Hispaniola Adası Haritası 2 : https://www.nationsonline.org/oneworld/map/Hispaniola-map.htm
Kaynak 8: Said, Edward W. (2003). Oryantalizm (Çev. Berna Ülner). İstanbul: Metis Yayınları
Kaynak 9: Trouillot, M. -R. (2015). Geçmişi Susturmak: Tarihin Üretilmesi ve İktidar (S. O. Zeybek, Çev.). İstanbul: İthaki Yayınları.
Kaynak 10: Standage, T. (2022). Altı Bardakta Dünya Tarihi (Çev. S. Taşkent). Alfa Yayıncılık. United Nations Development Programme (UNDP). (2023). Human Development Report: Haiti. Zeybek, S. O. (2013). Avrupa Düşüncesinin Tali Unsurları: Kölelik ve Sömürgecilik. İnsan Ve Toplum, 3(6), 87-106