AİK Yazılar Subsidiarite İlkesi ve Türkiye

Subsidiarite İlkesi ve Türkiye

subsidiarite-adalet-terazi
Categories:

Subsidiarite ilkesi, genellikle devlet ve toplum ilişkilerinde kullanılan bir kavramdır ve karar verme yetkisinin daha küçük ve yerel birimlere verilmesi ilkesidir. Avrupa Birliği bütünleşmesinde önemli rol oynayan bu ilke hakkında bilgi verilecek olup ardından Türkiye’deki uygulamaları incelenecektir.

Anahtar Kelimeler: Subsidiarte İlkesi, Avrupa Bütünleşmesi

Subsidiarite İlkesi

Subsidiarite ilkesi, “alttan yukarıya” veya “aşağıdan yukarıya” yaklaşım olarak da bilinen, merkezi otoritenin müdahalesini en aza indirerek, karar verme sürecinin daha küçük, yerel birimlere verilmesini savunan bir ilkedir. Bu ilke, karar verme sürecinin daha iyi bir şekilde yönetilmesini ve böylece toplumun ihtiyaçlarına daha uygun hizmetler sunulmasını hedefler.

Subsidiarite ilkesi, öncelikle Roma Katolik Kilisesi’nde benimsenmiş bir ilkedir ve burada, kararların en düşük düzeyde alınması gerektiğine inanılır. Daha sonra, bu ilke Avrupa Birliği tarafından benimsenmiştir ve burada, yerel yönetimlerin ve toplulukların karar verme süreçlerine daha fazla dahil olması ve merkezi hükümetlerin müdahalesini en aza indirme çabaları desteklenmektedir.

Subsidiarite ilkesinin temel amacı, kararların daha iyi bir şekilde yönetilmesini ve hizmetlerin toplumun ihtiyaçlarına daha uygun bir şekilde sunulmasını sağlamaktır. Bu, yerel yönetimlerin ve toplulukların karar verme sürecine daha fazla dahil olmasını ve merkezi otoritenin müdahalesini en aza indirmeyi içerir.

Bu ilke, merkezi hükümetin müdahalesini en aza indirerek, yerel yönetimlerin özerkliğini ve karar verme yeteneğini korurken, merkezi hükümetin ulusal politikaların uygulanması ve ülke genelinde uyum sağlanması için gerekli görevleri yerine getirmesini sağlar.

Subsidiarite ilkesi, toplumun farklı düzeylerinde uygulanabilir. Örneğin, yerel yönetimler, mahalleler veya hatta aileler, birer alt birim olarak düşünülebilir. Ancak, bu alt birimlerin tamamen bağımsız olmaları mümkün değildir ve her biri, daha büyük bir bütünün bir parçasıdır.

Subsidiarite ilkesi, merkezi hükümetin müdahalesini azaltarak, yerel yönetimlerin daha fazla özerkliği ve karar verme yeteneği kazanmasına olanak tanır. Bu, yerel yönetimlerin ihtiyaçlarına daha uygun hizmetler sunabilmelerine ve toplumun ihtiyaçlarına daha iyi yanıt verebilmelerine yardımcı olur.

Ancak subsidiarite ilkesi tartışmalıdır ve her zaman uygulanması kolay değildir. Bazıları, bu ilkenin, yerel yönetimlerin yetkilerinin merkezi otoriteler tarafından sınırlanmasına neden olabileceğini ve bu nedenle, yerel yönetimlerin ihtiyaçlarına uygun hizmetlerin sağlanmasını zorlaştırabileceğini iddia ederler. Ayrıca, bazıları da Subsidiarite ilkesinin, ulusal politikaların uygulanmasını zorlaştırabileceğini ve bu nedenle, ülkede birlik ve uyumun sağlanmasını olumsuz etkileyebileceğini düşünmektedirler.

Bununla birlikte, Subsidiarite ilkesi, merkezi otoritenin her zaman her karara müdahale etmek yerine, yerel yönetimlerin daha fazla özerkliğe sahip olmasına izin vererek, daha iyi hizmetler sunabileceği alanlarda uygulanabilir. Örneğin, yerel yönetimlerin sağlık, eğitim ve çevre konularında karar alması, toplumun ihtiyaçlarına daha uygun hizmetler sunulmasına ve merkezi hükümetin bu konularda daha etkili bir şekilde yönetmesine yardımcı olabilir.

Subsidiarite ilkesi aynı zamanda, demokratik süreci de destekler. Kararların daha küçük birimlerde alınması, vatandaşların daha fazla katılımını ve daha fazla demokratik süreçleri teşvik eder. Yerel yönetimlerin karar alma sürecine katılımı arttıkça, vatandaşlar, kendi ihtiyaçlarına daha uygun hizmetlerin sunulmasına daha fazla katkıda bulunabilirler.

Sonuç olarak, Subsidiarite ilkesi, merkezi hükümetin müdahalesini azaltarak, yerel yönetimlerin daha fazla özerkliği ve karar verme yeteneği kazanmasına olanak tanır. Bu, yerel yönetimlerin ihtiyaçlarına daha uygun hizmetler sunabilmelerine ve toplumun ihtiyaçlarına daha iyi yanıt verebilmelerine yardımcı olur. Ancak, bu ilkenin uygulanması kolay değildir ve her zaman tartışmalıdır

Subsidiarite İlkesi ve Türkiye

Subsidiarite ilkesi, Türkiye’de anayasal bir ilke olarak kabul edilmiştir. Anayasanın 127. maddesi, yerel yönetimlerin özerkliğini, idari ve mali özerkliklerini, kendi kendilerini idare etme haklarını, kamu hizmetlerinin yerinde ve etkili bir şekilde yürütülmesi için gerekli olan diğer özelliklerini düzenlemektedir. Türkiye’deki yerel yönetimler, bu ilkeye uygun olarak, merkezi hükümetin sınırlı müdahalesiyle daha fazla özerklik ve karar verme yeteneği kazanmışlardır.

Yine anayasal düzeyde, 14. madde de yerel yönetimlerin görev ve yetkilerini belirlerken Subsidiarite ilkesinin dikkate alınması gerektiğini ifade eder. Ayrıca, 130. madde de yerel yönetimlerin görev ve yetkilerinin kanunlarla belirleneceğini, bu kanunların Subsidiarite ilkesine uygun olarak hazırlanacağını belirtir.

Bu doğrultuda, Türkiye’de yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluk alanlarına ilişkin birçok kanun ve yönetmelik mevcuttur. Örneğin, Büyükşehir Belediye Kanunu, belediye ve il özel idarelerinin görev, yetki ve sorumluluklarını belirlemektedir. Bu kanunda, yerel yönetimlerin merkezi hükümetin sorumluluk alanına giren konular dışında hizmet sunabilecekleri belirtilmektedir.

Büyükşehir belediyeleri, Türkiye’deki yerel yönetimler arasında önemli bir yere sahiptir. Büyükşehir belediyeleri hem merkezi hükümetin hem de diğer yerel yönetimlerin sorumluluk alanına giren konularda hizmet sunarlar. Özellikle son yıllarda, Türkiye’de büyükşehir belediyelerinin sorumluluk alanı genişletilmiş ve bu belediyeler daha fazla özerklik kazanmıştır.

Ayrıca, 5393 sayılı Belediye Kanunu, belediyelerin görev ve yetkilerini düzenlerken Subsidiarite ilkesini dikkate almaktadır. Bu kanun, belediyelerin kendi sorumluluk alanlarına giren hizmetleri sunmaları gerektiğini ve merkezi hükümetin sorumluluk alanına giren konularda hizmet sunulacaksa bunun işbirliği yaparak yapılması gerektiğini belirtir.

Diğer yandan, yerel yönetimlerin mali özerkliğini sağlamak amacıyla da birçok kanun mevcuttur. Örneğin, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, yerel yönetimlerin mali özerkliğini ve kaynaklarını düzenlerken Subsidiarite ilkesini dikkate almaktadır. Bu kanun, yerel yönetimlerin bütçelerini kendilerinin hazırlamasını, kaynaklarını kendilerinin elde etmesini ve harcamalarını kendilerinin kontrol etmesini öngörmektedir.

Sonuç olarak, Türkiye’de anayasal düzeyde kabul edilen Subsidiarite ilkesi, yerel yönetimlerin görev ve yetkilerinin düzenlendiği kanun ve yönetmeliklerde de yer almaktadır. Bu doğrulta, yerel yönetimlerin özerkliğinin korunması ve kamu hizmetlerinin yerinde ve etkili bir şekilde yürütülmesi için Subsidiarite ilkesine uygun kanun ve yönetmeliklerin hazırlanması gerekmektedir. Ayrıca, bu ilkenin uygulanması için yerel yönetimlerin yetkileri ve sorumlulukları merkezi hükümetin sorumluluk alanına giren konularla sınırlandırılmalıdır.

Sonuç

Subsidiarite ilkesi, yerel yönetimlerin özerkliğini korumak ve kamu hizmetlerinin yerinde ve etkili bir şekilde yürütülmesini sağlamak amacıyla önemli bir prensiptir. Türkiye’de de anayasa ve kanunlarda yer alan bu ilke, yerel yönetimlerin yetki ve sorumluluklarının belirlenmesinde yol gösterici olmaktadır. Ancak, merkezi hükümetin yerel yönetimlerin yetkilerine müdahale etmesi, Subsidiarite ilkesinin uygulanmasını zorlaştırmaktadır. Bu nedenle, Subsidiarite ilkesinin tam anlamıyla uygulanabilmesi için merkezi ve yerel yönetimler arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesi gerekmektedir. Böylece yerel yönetimlerin özerkliği korunarak hizmetlerin daha etkin ve verimli bir şekilde yürütülmesi sağlanabilir.

Kaynakça

Kaynak 1: E. Attila Aytekin, “Türkiye’de Subsidiarite İlkesinin Uygulanabilirliği”, Kamu Yönetimi Dergisi, Cilt 1, Sayı 1, 2014.

Kaynak 2: İsmail Bakan, “Subsidiarity Principle and Local Governments in Turkey”, Procedia – Social and Behavioral Sciences, Cilt 109, Sayı 0, 2014, s. 553-557.

Kaynak 3: M. Emre Gürcanlı, “Türkiye’de Yerinden Yönetim: Subsidiarite İlkesi ve Yerel Yönetimlerin Yetki ve Sorumlulukları”, Ankara Üniversitesi SBF Dergisi, Cilt 69, Sayı 3, 2014, s. 139-160.

Yorum Yapın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir