Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET), 1958 yılında üyelerinin ekonomik kalkınmasını hedefleyen amaçlarla kurulmuştur. Türkiye –AB ilişkileri 1959’da dönemin başbakanı Adnan Menderes’in başvurusuyla başlayıp günümüzde de devam eden çok uzun bir süreçtir.
Başvurunun kabul edilmesinden sonra Türkiye ve Avrupa Birliği ilişkisinin hukuki temelini oluşturan Ankara Antlaşması imzalanmıştır. Ankara Antlaşması, Türkiye’nin AET’ye üyeliğini üç döneme ayırmıştır: Hazırlık, geçiş ve son dönem. Hazırlık dönemi, Katma Protokolü’nün imzalanmasıyla sona ermiş ve geçiş döneminin koşulları belirlenmiştir. Türkiye-AB İlişkileri 1970-1980 yılları arasında duraksamış ve 1980 darbesi sonrasında ise üyelik fikri rafa kaldırılmıştır.
Bu dönemden sonra Türkiye üyelik başvurusunda bulunmuş fakat topluluğun henüz kendi bütünleşmesini sağlamadan yeni bir üye alınmayacağı dönüşünü almıştır. Nihayet 1999 tarihinde, Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’nin adaylığı onaylanmıştır. Bundan sonra Türkiye, Katılım Ortaklığı Belgesi’nde yer alan kriterleri hayata geçirmek amacıyla Ulusal Program hazırlanmış, reform çalışmaları hızlandırılmıştır. Brüksel Zirvesi’nde Türkiye’nin siyasi ölçütleri karşıladığı ve 2005’te müzakerelere başlanacağı açıklanmıştır.
2005’te başlanılan müzakerelerle, ilişkiler yeni bir sürece girmiş ancak müzakereler Kıbrıs sorunu gibi bazı nedenlerden dolayı kesintiye uğramıştır. Türkiye ekonomik kalkınma, istihdam düzeyinin artması ve yaşam koşulların yükselmesi amacıyla Avrupa Birliği’ne üye olmuş ancak yıllardır süren bu süreçte ilerleme kaydetse de sonuca ulaşamamıştır. Son yıllarda ise Türkiye’nin Suriye konusunda yaptıkları Avrupa’nın takdirini toplamış ancak Avrupa’nın 15 Temmuz darbe girişimine karşı tutumu, Türkiye ve diğer ülkeler arasındaki gerilimler ve Türkiye’nin içindeki meseleler dolayısıyla ilişkiler pek de iyi bir noktada değildir. Avrupa ise bu yıllarda Türkiye’nin birçok şeyi sadece kağıt üzerinde yaptığı görüşündedir. Yani, bu uzun süreç daha çok devam edecek gibi görünüyor.