Tarih boyunca devletler, istikrarlı bir sistemin varlığı ve sürdürülebilirliği için bulunduğu çağın gereksinimlerine göre devletin çeşitli kademelerinde yenilikçi hareketlere ihtiyaç duymuştur. Yapılan yenilikçi hareketler, ulusal ve uluslararası alanda devletlerin yerini sağlamlaştırmaktadır. Kuruluşundan itibaren çok farklı dil, din, ırk ve kültürden insanların birlikte yaşadığı kozmopolit bir yapıda olan Osmanlı Devleti’nde yenilikçi hareketler kaçınılmaz bir ihtiyaç olmuştur. Yapılan reformları Osmanlı Devletinin belirli tarihsel dönemlerinde görmek mümkündür. Reform hareketlerinin siyasi, ekonomik, idari, askeri ve toplumsal olarak çok farklı boyutları vardır.
On sekizinci yüzyıl boyunca etkisini çok güçlü şekilde hissettiren savaşlar sonucunda Osmanlı Devleti zayıflamıştır. Devleti tekrar eski gücüne kavuşturabilmek adına, III. Selim ve II. Mahmut’un faaliyetleri, Tanzimat ve Islahat Fermanları ile Meşrutiyet dönemlerinde görülen reformist hareketler bu bakımdan çok önemli bir yere sahiptir. Bu bağlamda ilk olarak askeri örgütlenme yapılandırılmaya başlanmıştır. Sultan İkinci Mahmut Dönemi’nde görülen kanlı bir baskın sonucu yeniçeriler ortadan kaldırılmış ve bu olay sonucu padişahın otoritesi son derece güçlü şekilde yeniden kurulmuştur. Bu gibi olaylar merkezi yapıyı sağlamlaştırmıştır. On dokuzuncu yüzyılda yaşanan gelişmeler gösterdi ki Osmanlı Devleti’nde bir dizi düzenlemeler her alanda şart olmuştu. 1839 tarihli Gülhane Fermanı’yla başlayan Tanzimat, özellikle askeri ve idari yapıda görülen değişikliklerle etkisini hissettirdi. Bununla beraber dönemin önde gelen devletleriyle(İngiltere-Fransa) imzalanan antlaşmalar, çökmüş olan sistemsel yapıları bir süre ayakta tutabilecekti. Pozitif bilimlerde de etkisini gösteren ıslahatlar Batı ile olan ilişkileri de güçlendirmiş ve kolaylıkları beraberinde getirmiştir. Fakat ıslahatlar halk üzerinde çeşitli kırılmaları getirmiş ve toplum üzerinde fikir ayrılıkları gözlemlenmiştir. Sultan 2. Abdülhamit(1876-1909) Dönemi’nde görülen Osmanlı Devleti’nin ilk anayasasının yürürlükten kaldırılması ve parlamentonun dağıtılması gibi radikal değişiklikler farklı alanlarda da etkisini güçlü bir şekilde göstermiştir. İkinci Abdülhamit Dönemi’nde Osmanlı Devleti dönemin büyük güçleri arasında yaşanan çekişmeler ve gerilimler arasında kendini buldu. Çekişmeler ve gerilimler gösteriyordu ki Osmanlı Devleti Batı’da yaşanan devrim niteliğinde ilerlemelerden birçok alanda geride kalmış durumdaydı. Bunun yanında Fransız Devrimi’nin etkisiyle ortaya çıkan milliyetçilik akımı Osmanlı toplumu açısından içeride ayrışmalara yol açıyor ve Osmanlıcılık fikrinin çökmesine giden süreci hazırlıyordu. Devrimin etkisi Osmanlı Devleti içerisinde yer alan farklı ulustan insanların harekete geçmesine ve isyanlara neden olmuştur. Osmanlı sultanları ve bürokratları yükselen ulus-devlet anlayışına karşı önlemler alıyor ve yeni ıslahatları hayata geçiriyorlardı. Bu bağlamdan hareketle devleti kurtarmak için Gülhane Fermanı, Islahat Fermanı, Tabiiyet Kanunu ve Kanun-i Esasi (Anayasa) bu bağlamda gerçekleşen reform hareketlerinin ürünleriydi. Ancak uygulanan hiçbir yenilik derinleştirilememiş ve kısmi olmaktan öteye gidememiştir. Devrimci genç bürokratlardan oluşan Genç Türkler Harekatı 1908’de darbeyle başa gelmiştir. İkinci Meşrutiyet Dönemi başlamış fakat devrimin beklenen ve düşünülen sonuçları hiçbir şekilde etkisini gösterememiştir. Toplumsal olarak kargaşa ve anarşi baş göstermiş Osmanlı Devleti’nde toprak kayıpları yaşanmıştır.
Birinci Dünya Savaşı Osmanlı açısından tüm bu yaşanılan sürecin gelinen son noktasıydı. Devlet; bu zaman içinde aynı anda yaşanan ekonomik, askeri ve toplumsal fikir ayrılıklarının getirdiği ağır sonuçlarla aynı anda mücadele edemez durumdaydı. Osmanlı Devleti’nin otoritesi kaybolmuş, imparatorluk içerisinde tam bir kargaşa ve anarşi hakim hale gelmiş durumdaydı. Savaşla birlikte gelen toprak kayıpları ve yaşanan iç karışıklık Osmanlı Devleti açısından içinden çıkılamaz bir hale dönmüş durumdaydı. Osmanlı Devleti’nin çöküşüyle birlikte Anadolu’da başlayan güçlü bir direniş harekatıyla karşılaşıldı. Direniş harekatına ‘Kurtuluş Savaşı’ adı verilirken direniş sonucunda başarıya ulaşılıp Cumhuriyet kuruluyor ve ardından devrimler gerçekleşiyordu. Yaşanılan savaş sonucunda kurulan yeni devletin adı ‘Türkiye’ oluyordu. Yeni kurulan devletin imparatorluk ve monarşiden cumhuriyet rejimine geçtiği ve çok uluslu yapıdan tek uluslu bir devlete dönüşüm süreci gerçekleşmiştir.