Bildiğimiz gibi Amerika Birleşik Devletleri, 8 Kasım 2022’de ara seçimlere gitmişti. ABD seçim
sistemine göre, Temsilciler Meclisi üyelerinin hepsi için iki yılda bir seçime gidilmektedir, meclis 435
sandalyeden oluşmaktadır. Bu seçimler, ABD başkanının seçildiği genel seçimler ve ara seçimler
olmak üzere iki yılda bir yapılmaktadır. Altı yıllığına seçilen kongrenin 100 üyeli Senato kanadı
üyelerinin ise üçte biri iki yılda bir seçimle revize edilmektedir.
Seçim süreci öncesinde yapılan tartışmalarda en çok, eski ABD Başkanı Donald Trump’ın kaybettiği
2020 seçimlerinde ortaya atılan sahtekarlık iddiaları, kürtaj meselesi, göçmenlik sorunları ve bunlara
ek olarak yüksek enflasyonla mücadele ve ülkenin ekonomik durumu gibi başlıklar öne çıkmıştır. Bu
gibi nedenlerle ara seçimler öncesi 100’den fazla davanın ağırlıklı olarak Cumhuriyetçi kesim
tarafından açıldığı gündeme gelmiştir. Seçmenlerin de şiddet kaygısına sahip olduğu bir süreç
yaşanmıştır.
Yapılan bu ara seçimlerde adaylardan Catherine Nasto’nun üstünlüğü ile Demokratlar, Senatoda
çoğunluğu garantilemiş oldu. Böylece Aralık ayında Georgia eyaletinde yapılacak olan ikinci tur
seçimlerinde, sonuç her ne olursa olsun Demokratların, 100 üyeli Senato’da 50 sandalyeye sahip
olmasının kesinleşmiş olduğunu söyleyebiliriz. ABD Başkan Yardımcısı, aynı zamanda Senato Başkanı
olarak da görev yapmakta ve bu yüzden eşitlik bozma oyu kullanabilme yetkisine sahip ancak, Kamala
Harris’in eşitlik bozma oyu sayesinde Senatoda koltuk dağılımı 50-50 bile olsa Demokratların
çoğunluğu sağlayabilme olanağı hala devam etmektedir. Temsilciler Meclisi’nde Cumhuriyetçiler 211,
Demokratlar 202 sandalye kazandı. Çoğunluğu sağlayabilmek için 218 sandalye kazanılması gerekiyor.
Temsilciler Meclisini Cumhuriyetçilerin kazanması ihtimalinde Demokrat Başkan Joe Biden’ın yasama
gündeminin sekteye uğramasının olası bir durum olduğunu söyleyebiliriz.
Bu seçimlerin başta Avrupa bölgesi olmak üzere diğer ülkeleri ve dünya gündemini nasıl etkileyeceği
konusuna değinecek olursak, Cumhuriyetçi Parti’nin seçimlerdeki kazançlı taraf olduğunu
söyleyebiliyoruz. Yüksek gelir düzeyi, sağlık alanında çalışmalar ve sosyal güvenlik olanakları gibi
konularda önemli vaadlerde bulunarak iki yıl önce iktidara gelen Biden’ın Demokrat Partisi’nin, alım
gücü diğer yıllara oranla azalmış olan halkın en ciddi sorunlarından olan enflasyon ve ekonomik kriz
başlıklarına seçim kampanyasında yer vermekten kaçındığını gözlemliyoruz. Cumhuriyetçi Parti de
seçim kampanyasında bu konulara değinmekten kaçınmıştır.Yapılan anketlerde Biden’a oy vermiş
olan seçmenlerin ülkede demokrasinin zayıflamasından duydukları rahatsızların ön plana çıktığını
görüyoruz. Cumhuriyetçilere oy vermiş seçmenler ise mevcut ekonomik durumdan endişe
ediyorlardı. Cumhuriyetçi seçmenler Biden kazanırsa petrol fiyatlarının daha artacağını düşünüyordu,
bu durum içinde bulundukları ekonomik kriz koşullarını daha da olumsuz etkileyebilecek bir
gelişmeydi. Katılımcıların dörtte biri ise her iki partiye de oy vermeyi reddediyordu, bu da toplumda
artan güvensizliğin önemli bir göstergesidir.
Şaşırtıcı olsa da 17 milyar dolar masrafa neden olan ara seçimler ABD tarihinin en pahalı ara seçimleri
olmuştur. Bu masrafın nedeni, ülke içi demokrasinin daha da azalması ve iç kavganın
şiddetlenmesinin yeni masraflar açmasından kaynaklanmaktadır. ABD’deki bu gelişmeler hem
Amerikan halkında hem dünyada ABD politikaları hakkındaki kaygıyı arttırmıştır. Son yıllarda yaşanan
bu gelişmelerin ışığında, Amerikan toplumundaki çatlakların giderek derinleştiği yorumunu
yapabilmekteyiz.
Ayrıca ABD değişen başkanlarıyla birlikte, dış politikasının kolayca değiştirebildiği yeni bir süreçle
karşılaştı. Trump ve Biden’ın Ukrayna ve iklim politikalarını ele alış biçimindeki farklılıklar akla gelen
örneklerden yalnızca birkaçı.
Ukrayna – Rusya konusunda Cumhuriyetçilerin farklı düşünceleri vardı. Amerikan halkına dış
giderlerden bütçe kısabilme vaat etmişlerdi. ABD Başkanı Joe Biden ise, 8 Kasım’da yapılan ara
seçimler öncesinde Kongre’nin kontrolünün Cumhuriyetçilere geçmesi halinde Ukrayna’ya yapılan
yardımların geleceği konusunda endişeli olduğunu söylemişti. Biden, Trump destekçilerinin
Ukrayna’ya para ve silah yardımını azaltacakları ve sadece diplomatik destekle sınırlayacakları
düşüncesinde olduğunu açıkça belli etmişti. Bu duruma karşı Ukrayna’yı Rusya’yla barış masasına
oturtmak ve ardından, Rusya’yı uzlaşmazlık suçlamasıyla o masadan tekrar kaldırtmak bir yöntem
olarak dile getirilmektedir. Mevcut durumda ekonomisini kurtarabilme amacıyla yaptırımlardan
cayma sürecine girme ihtimali olan AB, Ukrayna’ya silah ve para desteğini arttırabilir. Bu da Biden
destekçilerinin Avrupa ve Avrasya’yı birbirine düşürebilme stratejisini sürdürebilmesine neden
olabilecek bir durum olarak ihtimal dahilinde değerlendirilebilmektedir. Seçimler sonrasında
Zelensky’i Rusya’yla müzakere masasına oturmayı dışlamamaya çağırmasının nedeninin bu olması ilk
akla gelendir.
Bunlar dışında ekonomik bağlamda dünyadaki diğer coğrafyalarda, Trump’ın Çin’e karşı koyduğu yüksek gümrük tarifelerini, Biden’in yumuşatma politikası uygulayacağını söylemesine rağmen daha
da sert bir politika haline getirmesi bekleniyor. Japonya ve Güney Kore üzerinden, Çin’in uluslararası
ticari tedarik zincirini militarize ederek kırma isteği de bulunmaktadır.
Amerikan politikasında yukarıda da sözünü ettiğimiz, ‘istikrarsızlık ve tahmin edilemezlik’ Batı’da
endişeyle karşılanmaktadır. Bu endişe ABD ara seçimleriyle birlikte daha da artmıştır. Alman Der
Spiegel dergisi konuyla ilgili olarak, Amerika’ya Trump tipi bir izolasyonizmin yeniden hakim olması
ihtimali nedeniyle AB’nin artık kendi güvenliğini kendisinin sağlama dönemi geldiğini belirtmiştir.
Batı’daki kuşkular ve ara seçimlerdeki imaj kaybı Biden’in seçim sonrası dış politika arenasında daha
aktif rol oynamasını sağlayacaktır.
ABD’de son 10-15 yıldır yaşanan küresel zayıflama, günümüzde yaşanan iç kavgaların, bahsettiğimiz
istikrarsızlık ve şiddet süreçlerinin temelini oluşturmuştur. Elinde bulundurduğu genç nüfus nedeniyle
de sürecin dış dünyaya yansıma eğilimi artmıştır.
Amerika’daki mevcut durumu küresel bağlamda en iyi şekilde açıklayan çok faydalı bir yazı olmuş. Teşekkür ederiz.