Lizbon Antlaşması aslen 2001 yılında anayasal bir proje olarak ortaya çıkmıştır. Amaç, Avrupa Birliği’ne üye ülke sayısının son dönemlerdeki gelişmelerle beraber iki katına çıkması sonucu, kurumsal yapı ile karar alma mekanizmalarının reforme edilmesi ihtiyacı nedeniyle, Avrupa Birliği ülkelerinin tamamı için bir anayasa oluşturmaktır.
Bu proje, 2003 yılına kadar AB anayasasını kuran antlaşma tasarılarının oluşturulmasıyla devam etmiştir. Ancak, Mayıs ve Haziran 2005’te konu üzerine yapılan iki referandumda Fransa ve Hollanda halklarından ret oyu çıkması nedeniyle, Avrupa Konseyi iki yıllık bir tefekkür/düşünme dönemi verilmesine karar vermiştir.
İki yıl sonra, Mart 2007’de, Avrupa Konseyi, o zamanın Konsey Başkanı ülkesi Portekiz’in başkanlığında hükümetlerarası bir konferansın (Intergovernmental Conference/IGC) toplanmasına karar vermiştir. Konferans sırasında, Lizbon Antlaşması için hazırlanan ve üzerinde mutabakat sağlanmış olan siyasi metin, hukuki bir metne dönüştürülmüş ve 19 Ekim 2007 tarihinde uzlaşmaya varılmıştır. Aynı antlaşma, 13 Aralık 2007 tarihine kadar 27 üye ülkenin tamamı tarafından imzalanmış ve 1 Aralık 2009 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Lizbon Antlaşması, AB’ye yeni ayrıcalıklar tanımamakta; ancak mevcut güçlerini kullanma biçiminde değişiklikler yapmakta ve bazı ortak/paylaşımlı yeni yetkiler getirmektedir. Bununla birlikte, antlaşma, Avrupa Topluluğu’nu (European Community) ortadan kaldırmakta ve topluluğun güçleri ile yapısını Avrupa Birliği adı verilen yeni oluşuma devretmektedir. Ayrıca, Lizbon Antlaşması, önceki anayasal tasarının aksine, Avrupa Birliği hukuki kurallarını resmi olarak ulusal yasaların üzerine koyan bir madde içermemektedir. Yine de antlaşma, Avrupa Birliği’ne tam tüzel kişilik vermekte; böylece AB, uluslararası antlaşmaları imzalayabilmektedir. Ancak üye ülkeler, AB hukuku ile uyuşmayan uluslararası antlaşmaları imzalayamamaktadır.
Antlaşma, Avrupa Birliği’nin yetkilerini üç kategoriye ayırmaktadır:
1. Yalnızca Birlik tarafından yasalaştırılabilen ve üye ülkeler tarafından yalnızca yürürlüğe konulan “ayrıcalıklı yetkiler.”
2. Avrupa Birliği’nin henüz yasalaştırmadığı konularda, üye ülkelerin de hukuki olarak bağlayıcı önlemler alabileceği ve yasalaştırabileceği “paylaşımlı/ortak yetkiler.” 3. Üye ülkelerin politikalarını desteklemek veya tamamlamak amacıyla Avrupa Birliği’nin aldığı önlemleri içeren “destekleyici yetkiler.”
Bunun yanı sıra, antlaşma, Avrupa Birliği’nin işleyişi ve organizasyonel yapısına da bazı yenilikler getirmektedir. Bu yeniliklerden biri, Avrupa Birliği’nin üye sayısının artması nedeniyle, Dönem Başkanlığı’nın her altı ayda bir başka bir ülkeye geçmesi sisteminin zorlaşmasıydı. Bu sorun nedeniyle, Avrupa Birliği’ne yeni bir daimî AB Konseyi Başkanı pozisyonu eklenmiştir. Bu başkan, üye ülkeler tarafından nitelikli çoğunluk yöntemiyle seçilecek ve görev süresi 2,5 yıl olacaktır. Ayrıca, ardışık üç dönem boyunca başkanlık yapan ülkeler, “grup başkanlığı” adı altında sektörel konularda ortak bir program hazırlamak zorunda kalacaklardır. Bu programların amacı, Avrupa Birliği’nde sürekliliği sağlamaktır.
Avrupa Birliği’nde bir diğer önemli değişiklik de seçim sistemlerinde yapılmıştır. Bu kapsamda, nitelikli çoğunluk oylama sisteminde bir değişiklik gerçekleştirilmiştir. Yeni sisteme göre, nitelikli çoğunluk yalnızca üye ülkelerin sayısı ve sahip oldukları ağırlıklı oy oranına göre hesaplanmayacak; ülkelerin nüfusları da dikkate alınacaktır. Buna göre, Avrupa Birliği nüfusunun en az %65’ini oluşturacak şekilde, üye ülkelerin en az %55’inin (yani 27 ülkeden 15’inin) onayı gereklidir. Bu sisteme “çifte çoğunluk” adı verilmiştir. Yeni sistem, 2014 yılından itibaren aşamalı olarak yürürlüğe girmiştir. Ancak Polonya’nın itirazları nedeniyle, 1 Kasım 2014 ile 31 Mart 2017 tarihleri arasında, bir üye ülkenin talebi üzerine eski nitelikli çoğunluk yöntemi uygulanmaya devam edilmiştir. 31 Mart 2017’den itibaren ise nitelikli çoğunlukla karar alınabilecek tüm konularda yalnızca çifte çoğunluk sisteminin uygulanmasına karar verilmiştir.
Avrupa Birliği Parlamentosu’ndaki üye sayısı da Lizbon Antlaşması ile yeniden belirlenmiş ve toplamda 750 üye + 1 Başkan ile 751’e sınırlandırılmıştır. Ülkelerin parlamentoda temsil edebileceği üye sayısı ise en az 6, en fazla 96 olarak belirlenmiştir. Antlaşmaya göre, üyeler 5 yıllığına seçilecek ve parlamento başkanını kendi üyeleri arasından seçecektir. Birleşik Krallık’ın 2020’de AB’den ayrılmasıyla birlikte, bu işleyişte bir değişiklik yapılmış; üye sayısı toplamda 705’e düşürülmüş ve Birleşik Krallık’ın 73 üyelik koltuğundan 27’si diğer ülkelere tahsis edilmiştir.
Antlaşma, Avrupa Birliği Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi için de bir düzenleme getirmektedir. Bu temsilci, AB Konseyi tarafından, nitelikli çoğunluk sistemi kullanılarak ve Komisyon Başkanı ile anlaşarak atanacaktır. Ayrıca, insan haklarıyla ilgili düzenlemeler içeren Temel Haklar Şartı (Charter of Fundamental Rights) hukuken bağlayıcı hale getirilmiştir.
Son olarak, antlaşma ile AB komiserlerinin sayısının azaltılmasına da karar verilmiştir. Bu karara göre, Lizbon Antlaşması’nın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 31 Ekim 2014’e kadar atanan Komisyon, her üye ülkeden birer temsilci ile oluşturulacaktır. Bu komisyon içerisinde, Başkan Yardımcılığı görevini de yürütecek olan Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi de bulunacaktır. 1 Kasım 2014’ten itibaren ise Komisyon komiserlerinin sayısı azaltılarak, her üye ülkeden bir komiser alınması yerine, üye ülkelerin üçte ikisinden komiser alınması sistemi uygulanacaktır. Hangi ülkelerden komiser alınacağı ise rotasyon temelinde belirlenecektir.
Sonuç olarak, Lizbon Antlaşması’nın Avrupa Birliği tarihindeki en önemli antlaşmalardan biri olduğu söylenebilir. Bu bağlamda, antlaşma, Avrupa Birliği’nin organizasyonel yapısı ve işleyişinde birçok değişikliğe yol açmış; antlaşmanın etkileri, bugüne kadar yaşanan birçok uluslararası olayda da görülmüştür.
KAYNAKÇA
Kaynak 1: lizbon-antlasmasi.tr.mfa
