Bu yazı ‘Türkiye ve Avrupa: Türkiye’de Siyaset ve Yönetim İçin Bir Anahtar’ kitabının 5.bölümü olan ‘Türkiye siyasetinde Avrupa’nın etkisi,1987-2004’ adlı bölümün kendi düşüncelerim ile yapılmış bir analizidir.
Makalenin giriş kısmında, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Kopenhag Kriterleri gibi kavramlarla karşılaşıyoruz. 1987’de Türkiye’nin tam üyelik başvurusu ardından Türk siyasetinin AT etkisi altına girmesi söz konusu olmuş. Kopenhag Kriterlerini incelediğimde aslında bu kriterlerin çok minimal maddeler olduğunu gördüm. Bir topluluğun bir arada yaşaması için elzem olan şeyler listelenmiş gibi lakin bu kriterlerin kabulü sonucunda elbette ki imzalatılan kurum tarafınca tamamen azade olmayacak bir Türkiye olacaktı. Yazının devamında zaten bu durumun somut örneklerini gördüm;1980 darbesinden sonra AT, Avrupa Konseyi, Uluslararası Af Örgütü, sendikalar, insan hakları kuruluşları ve tek tek Avrupa ülkelerinin demokrasinin tesisini hemen istemeleri bu duruma örnek gösterilmiş.

Tam üyelik başvurusunun hemen ardından AB’nin bizler üzerinde aldığı bazı kararlar var. Bunlar; Ermeni ve Kürt politikaları, Yunanistan ve Kıbrıs anlaşmazlıkları, parlamenter demokrasideki eksiklerin ve insan hakları konusunda sahip olduğumuz kötü sicil. Bu bağlamda, AB’ye katılmak isteyen Türkiye’nin bu sorunları bir an önce aşması gerekliydi ancak listelediğimiz maddelerin büyük bir çoğunluğu, iç işlerimize müdahale niteliği taşıyan maddeler ve bu durumun ülkemizin bağımsızlık ilkesiyle uyuşmadığını düşünüyorum. Zaten o dönemde Türk kamuoyunda, AB’nin Türkiye’ye karşı iyi niyet beslemediği ve ülkeyi bölmek gibi gizli bir amaç güttüğü yolunda eleştirilerin başlaması da düşüncelerimi destekler nitelikte. Türk vatandaşlarına Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının verilmesi de aslında Avrupa yasalarına bağlı olduğumuzun bir kabulü niteliğinde. Bu durumun ülkemizin egemenliğimizi zedelediği kanısındayım.
Yazının devamında Gümrük Birliği, TÜSİAD, MÜSİAD gibi ekonomi temelli kuruluşlar hakkında birtakım bilgiler sıralanmış. Bu kurumlarla beraber siyaset ilişkilendirilmiş ve Siyasal İslam konusuna değinilmiş. Bu bağlamda Türkiye 1990’lı yıllarda etnik ayrılıkçılık, İslamcılık ve ekonomik kriz çerçevesinde siyasi ve toplumsal bir çözülmeye tanık olmuş. 2001 yılı Şubat ayında da tarihin en ağır iktisadi krizi ile 17 Ağustos 1999 depremi ülkeyi adeta tükenme noktasına getirmiş.

AB,1999 Helsinki Zirvesi’nde Türkiye’yi resmen aday ülke kabul etti ve Türkiye’nin de diğer ülkelere uygulanan nesnel kriterler açısından değerlendirileceği taahhüdünde bulundu.17 Aralık 2004’te Türkiye’nin Kopenhag Siyasi Kriterleri’ni tatmin edici biçimde yerine getirdiği açıklamasının ardından Türkiye ile 2005 yılında müzakere dönemine başlandı.