DEVRİME GİDEN YOL
İran coğrafyasında Safevilerden itibaren Şii mezhebi hakimdi. Mezhep içerisinde yetişmiş olan sınıf ülkedeki sosyal ve politik olaylarda önemli derecede söz sahibi olmakla birlikte, dini liderlik makamıyla toplumu yönlendirmede oldukça etkiliydi. İran tarihinde birçok kez halkın bakış açısını değiştirebilmiş ve eylemlerini belirleyebilmişlerdi.
1925 yılından itibaren devrime kadar İran, Pehlevi Hanedanlığı tarafından yönetiliyordu. Kendi soyadı ile bir hanedanlık kuran Rıza Şah, elde etmek istediği diktatörlük rejimi doğrultusunda İran’da kültürel farklılığı ortadan kaldırmak için çalışmalar yapıyordu. Ayrıca Almanya ile yakınlık kurmak Şah için oldukça önemliydi. 1939 yılında Şah’ın desteklediği Hitler Almanyası yeni bir dünya savaşı başlattı. 25 Ağustos 1941’de İngiltere ve SSCB İran’ı işgal etti. Alman yanlısı olduğu gerekçesiyle de Şah tahttan indirildi. Kendisi Güney Afrika’ya sürgüne gönderilirken yerine oğlu Muhammed Rıza Pehlevi geçti.

DEVRİM SÜRECİ
Rıza Şah babası kadar baskıcı bir yönetim kurmamıştı, dolayısıyla ulemanın etkisi azaltılamadı. 1943 seçimlerinden sonra muhafazakar ağırlıklı bir meclis ortaya çıktı. 1951 yılında Musaddık başbakan olarak atandı. Halkın büyük desteğini alan Musaddık’ın petrolü millileştirme çabaları Batılı devletlerin tepkisini çekti. Bunun üzerine Şah çeşitli bahanelerle Musaddık’ı görevden almak için çalışmalar yaptı ancak aldığı tepkiler kendi iktidarını tehlikeye atıyordu. 1960’lı yıllara gelindiğinde otoriteye karşı tehditleri ortadan kaldırma amacı doğrultusunda iktidar giderek diktatör bir hal aldı. Denetlemeyi artırmak için SAVAK polis teşkilatı kuruldu.
Şah, toplumdaki feodal yapıyı bozarak toplum içinde hızlı bir modernleşme isteği içerisindeydi. 1963 yılında, 1979’a kadar sürecek olan “Ak Devrim” adında geniş kapsamlı bir kalkınma programına adım atıldı. Toprak sahiplerinden alınarak devletleştirilen topraklar halka dağıtıldı. Kadınlara oy hakları verildi. Kırsal alanlara sağlık ve eğitim hizmetlerini götürecek bir örgütlenme başladı. Sovyetler Birliği ve Avrupa ülkeleriyle ilişkiler kuruldu. Ancak Ak Devrim, pek çok kesim tarafından şiddetle karşılandı. Tepkilerin nedeni en başında bu uygulamaların İran toplum yapısına uygun olmamasıydı. Şii ulema sınıfı,bu reformlara, Batılılaşma etkisine karşı çıktı. İleride devrimin liderliğini yapacak olan Humeyni, ulema içerisinde en yüksek dini makam olan Büyük Ayetullah sıfatına sahipti. 22 Ocak 1963’te Şah’ı reddeden bir protesto yayınladı. “Bu devrimde beyaz olan tek şey Beyaz Saray etkisidir.” diyen Humeyni muhalifliği dolayısıyla sürgüne gönderildi.
İran ekonomisinin en önemli unsuru olan petrol gelirleri, 1970’li yıllarda halka yarar sağlayamamaktaydı. Ülkede şiddetli bir enflasyon hakimdi. Konut yetersizliği ve ülkeye gelen yabancı teknisyen artışıyla Tahran’da kiralar 5 yıl içerisinde 300 katına çıktı. Köyden kente yaşanan göçlerle birlikte tarım sektörü de bir hayli zor durumdaydı. Dönemin Şah’ı Muhamed Rıza Pehlevi’nin çözümü ise suçu tüccar kesime atmak oldu. Teftiş timleri kuruldu ve tüccar olan neredeyse her ailenin değişik cezalardan başı yandı. Bu durum ilerleyen dönemlerde orta sınıfın devrime etkin bir şekilde destek vermesine de yol açacaktı.
Devrimin başlama süreci, 39. ABD başkanı Jimmy Carter’ın “İnsan Hakları Politikası”yla da bağlantılıydı. Londra merkezli Uluslararası Af Örgütü, İran’daki Şah rejimini dünyanın insan haklarını en çok ihlal eden rejimlerinden biri olarak ilan etti. Uluslararası Yargıçlar Komisyonu da Şah rejiminin kendi vatandaşlarının haklarını ihlal ettiğini savunuyordu. Birleşmiş Milletler’e bağlı Uluslararası İnsan Hakları Komisyonu, Şah’tan kendisini düzeltmesini istemekteydi. Bu yoğun eleştiriler karşısında Şah’ta görülen tavizler muhalefeti canlandırmaya yetti. Önce Bursa’ya ardından Irak’a sürgüne gönderilen Humeyni bu durumu “Bugün İran’da bir fırsat göze çarpmaktadır, bu fırsatı değerlendirin… siyasi partilerin yazarları bugünlerde eleştiriyorlar; ve muhalefet haykırıyor, egemen sınıf ve Şah’a mektup yazdıkları gibi mektuplara imzalarını da koyuyorlar. Siz de yazın ve Şah’ın cinayetlerini dünyaya duyurun. Eleştirilerinizi yazın ve yetkililere verin. Nitekim insanların birçoğu yazmışlar ve kimse de onlara karışmamıştır” cümleleriyle açıkladı. Bu cümleler halkın ne denli habersiz olduğunun da göstergesiydi.
7 Ocak 1978’de Ettelaat gazetesinde Humeyni’ye yönelik sövgü dolu bir makale yayınlandı. Bunun üzerine sinirlenen din adamları sokaklara çıktı. Yürüyüşe civardaki çarşı çalışanları, tüccarlar da katılmıştı. Bu eylemler din adamlarının halkla birleşmelerinin başlangıcı oldu ve Humeyni’nin Şah karşıtı hareket içerisindeki simgesel konumu güçlendi. Devrimden sonraki süreç için Humeyni’nin liderliğini koruması oldukça önemliydi zira sonraki süreçte iktidarın elden ele dolaşması engellenmeliydi. Devrimle özdeşleşen yapısı sayesinde Humeyni, iktidar boşluğunu başarılı bir şekilde doldurdu.
Şah rejimi, kendilerini tehdit eden dinsel kurumun giderek daha çok farkına varmaya başlıyordu. Siyasi tutuklular serbest bırakılmaya ve esnaf ve tüccarlar üzerindeki baskılar kaldırılmaya başladı. Şah, sekizinci Şii imamı Reza’nın türbesini ziyaret etti, din adamlarıyla konuştu. Bu politikalar başta olumlu karşılansa da pek güven verici değildi, başarılı olamadı. Çeşitli kentlerde sıkıyönetim uygulanması halk ayaklanmalarının toplumsal bir harekete dönüşmesine sebep oluyordu. Şah, 1960 başbakanı Emami’yi yeniden atadı. Emami din adamlarını yatıştırmak için kadın çalışmaları devlet bakanı makamını kaldırdı, dini konularda bakanlıklar kurma çalışmalarına başladı. Ancak muhalefet yatışmıyordu. Reform taraftarları ve karşıtları arasındaki gerilim arttı.

Şah en sonunda Humeyni’nin Irak’tan ülkeye dönüşünün serbest olduğunu açıkladı sonrasında Irak’tan ihraç edilmesini istedi. Yaşananlara nefretle karşılık vermeye devam eden Humeyni Irak’tan Fransa’ya geçiş yaparak Paris’te ikamet etmeye başladı. Paris’e geçmesi devrim sürecinin ilerlemesini hızlandıracaktı çünkü Humeyni Batı’nın tüm medya olanaklarını ustaca kullandı ve tüm konuşmaları kasetlerle İran halkına ulaştırıldı. Bu esnada İran’da da ekim ve kasım aylarında isyanlar sürmekteydi. Okulların açılmasıyla isyanlarda öğretmenler ve öğrenciler de söz sahibi oldu. Petrol endüstrisi ve elektrik santralleri kurumu petrolün günlük üretimini düşürdü ve elektriği düzenli olarak kesintiye uğrattı. Humeyni halka grevlerini sürdürme çağrısı yapıyordu. Aralık ayının sonlarında artık petrol üretimi günde 300.000 varil gerilemişti ve neredeyse tüm ekonomik faaliyetler durma noktasındaydı. En sonunda Şah, “tatil” yapmak bahanesiyle ülkeyi terk edeceğini açıkladı ve Şahpur Bahtiyar’ı başbakan olarak atadı.
Bahtiyar gerekli tavizleri vererek durumu düzeltmeye çalışıyordu ancak ülke çapında gösteriler ve grevler milyonların katılımıyla devam etti. 19 Ocak’ta Tahran’da 1 milyon kişinin katılımıyla özgür İslami bir cumhuriyet istenildiği bildirisi okundu. 1 Şubat 1979’da Humeyni 13 yıllık sürgün hayatının sonunda ülkesine döndü. Halk büyük bir coşkuyla Humeyni’yi karşılamak için toplanmıştı.
DEVRİM SONRASI
Humeyni ülkeye döndükten sonra Bazergan başbakan olarak atandı ve geçici bir hükümet kuruldu. Humeyni yeniden yapılanma girişimi doğrultusunda kendi talebeleri olan birçok din adamını Cuma imamları olarak tüm ülkeye gönderdi. Ulusal radyo ve televizyon kurumlarına da kendine yakın kişileri tayin etti. Başta ülkedeki farklı gruplardan tüm muhaliflerin bir arada meydana getirdiği devrimde, Şii kesimi yavaşça ön plana çıkıyordu. Siyasal iktidarın, dinsel iktidarın denetimine girmesi için çalışmalar yapıldı. Şii gelenekleri halkı örgütleme yönünde kullanıldı. Zamanla bu geçici hükümet, devrimi tamamen sahiplenmişti.
Mart 1979’da referandumla İran İslam Cumhuriyeti kuruldu. 4 Kasım’da bir grup öğrenci ABD Büyükelçiliğini işgal ederek 444 gün boyunca rehin aldı. Humeyni bu durumu hemen kendi lehine çevirerek iktidarına etki edebilecek grupları etkisiz hale getirdi. Ayrıca olası ABD destekli bir darbeye karşı da teminatını sağlamış oldu. Bu krizden sonra geçici başbakan olarak atanan Bazergan istifa etti. Muhaliflerin rejime ve anayasaya olan tepkileri de sonuçsuz kaldı. Velayet-i Fakih öğretisinin esas alındığı, dini liderin gücü elinde bulundurduğu bir yönetim kuruldu. Ülkenin siyasetini cumhurbaşkanlığı makamının da üstünde bulunan dini lider belirlemeye başladı. Onun üzerinde herhangi bir otorite bulunmuyordu. İran’da günümüzde de oligarşiye dönüşmüş bu yönetim sisteminin ortaya çıkardığı sıkıntılar sürmekte. Başta tüm muhalif kesimin büyük umutlarla desteklediği devrimin, yıllar sonra da beklentileri karşılamadığını söyleyebiliriz.
KAYNAKÇA
Kaynak4: Fekri, Amir Ahmad. Tarihsel Gelişim Sürecinde İran Devrimi. İstanbul: Mızrak Yayınları, 2011.