Milletlerin kendi kaderini belirlediği birçok an olmuştur. Fakat şüphesiz bunlardan en sansasyonel ve efektif olanı Fransız İhtilali’dir. Fransız İhtilali 1789 yılında sınıflararası bir çatışmayla başlamıştır. Soylu ve yüksek kesim olan aristokratlar ve din adamlarına karşı burjuva destekli Fransız halkının başkaldırısıdır. Yılların getirdiği bıkkınlığın ve ezilmişliğin, yönetim kaynaklı haksızlığa ve adaletsizliğe ket vurmasıdır. Bununla birlikte Fransız halkının dönüm noktasıdır.
Milletler çoğu zaman başka bir ülkenin himayesinden kurtulmak amacıyla bağımsızlık mücadelesi verir. Finlandiya’da Snelman, Küba’da Castro, Bosna’da İzzetbegoviç ve Türkiye Cumhuriyeti’nde Gazi Mustafa Kemal Atatürk önderliğindeki halklar da bağımsızlık uğruna mücadele vermiştir. Fransız halkının mücadelesi bu noktada diğer milletlerden ayrılıyor. Çünkü Fransız halkı kendi yönetimlerine karşı amansız bir mücadele vermiştir. Kendi yönetimi diyoruz fakat şatafat içinde hapsolmuş Fransız yüksek kesimi, kendi halkına karşı deyim yerindeyse Fransız kalmış durumdaydı. Bütün vergi yükünün halk sınıfının omuzlarında olması, adalet sistemindeki aksaklıklar, ülkeyi kasıp kavuran ekonomik kriz Fransız Devrimine zemin hazırlayan faktörlerdendir.
Tabi ki iç karışıklıklar devamında uluslararası boyuta da ulaşmıştır. Fransa’daki iç karışıklıklardan yararlanmak isteyen diğer Avrupalı devletler ve Fransa arasında Koalisyon Savaşları yaşanmıştır. Bu süreçte burjuva sınıfı, devrimi sokaklara taşıyan halk sınıfını desteklemiş ve fiyatları en düşük seviyede tutmuştur. Fransız İhtilali her ne kadar Diderot, Rousseau ve Voltaire gibi aydınlar tarafından başlatılmış, halk tarafından sokaklarda uygulanmış olsa da bir burjuva devrimidir. Sonuçları da en çok burjuvaziye yaramıştır.

Nihayetinde 26 Ağustos 1789 tarihinde İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi kısa bir süre önce kurulan ve soylu ile burjuva sınıfının oluşturduğu Fransa Ulusal Meclisi’nde kabul edilmiştir. Bunun devamında 1791 yılında Fransa’nın ilk anayasası kabul edilmiş, sınırlı bir monarşi kurulmuş ve alınan kararlar kademeli olarak uygulanmaya başlanmıştır. Fakat mutlak iktidarı elinden alınan XIV. Louis kararlara itiraz girişiminde bulunmuştur. Bunun sonucunda zaten suyu ısınan kraliyet ailesi ve soylular için halk kesimi 10 Ağustos 1792 ayaklanmasıyla yönetimi tasfiye etmiştir. Kısa süre içinde krallık yıkılmış ve 22 Eylül 1792’de cumhuriyet ilan edilmiştir.
Böylece Fransız halkı kendi kaderini tayin etmiş ve yönetim şekillerinden en doğrusu ve en ölçülüsü olan cumhuriyete erişmiştir. O dönemden sonraki birçok yönetim kaynaklı olayda cesaret kaynağı olan Fransız İhtilali koca bir milletin damarlarına işlemiş ve halk da bu ölçüde hakkını aramıştır. Günümüzde de Fransa’daki gelişmelere baktığımızda ekonomi, eğitim veya adalet kaynaklı olsun Fransız halkı sokaklara çıkarak yönetime sesini duyurabilmiştir. Geçtiğimiz günlerde enflasyon %7’ye ulaştığında Fransız halkı yine sokaklardaydı. Bu durum enflasyon oranı %84 olan Türk halkı için öğrenilmiş çaresizlik denilebilir ancak. Milletler egemenliği ellerinde tuttuğu sürece, yaşamları belli bir kesimin merhametine kalmadığı sürece özgürdür. Cumhuriyetin tam olarak tanımı budur. Coğrafya kaderdir tezini çürütecek yegane araç cumhuriyettir. Çünkü cumhuriyetin ulaştığı her topluma söz hakkı doğar, toplum kendi kaderini tayin eder ve yanlış karar vermişse de sonuçlarına yine kendi katlanır. Temelde bir sebep sonuç mekanizmasıdır bu. Tabii uygulanış biçimleri ülkeden ülkeye anayasada yapılan değişiklikler, kanun hükmünde kararnameler ya da diğer siyasi faktörler temelli değişebilmektedir.