Terör kavram olarak, Türkçedeki karşılığı ile korkutma, yıldırma anlamına gelmektedir. Ancak bu korkutma ve yıldırma, büyük çaplı olup toplumları şiddet ve korku haline düşürme anlamını taşımaktadır. Terör kavramı, kökünü Latince “terrere” sözcüğünden yani, “korkudan sarsıntı geçirme ve korkudan dehşete düşmeye sebep olma” anlamından gelir. Bu tanım ilk defa, 1789’da yayınlanan Dictionarire de I‟ Academic Francaise’de geçmiştir. Burada, Fransız ihtilali dönemin tarihçileri tarafından terör eylemi olarak nitelendirilmiştir.
Terörizm bir ideoloji olarak sayılabilir. Terör kavramı daha çok eylemi sembolize ederken, terörizm bu eylemin sistemi, ideolojisi ve felsefini simgeler. Terörizm, terör eylemlerinin kapsamlı bir şekilde ortaya serilmesidir. Ancak şunu söylemek gerekir ki, terörizmi anlamadan terörü de tam anlamıyla kavramak, terörü anlamadan terör eylemlerini ve örgütlerini de anlamlandırmak mümkün değildir.
Günümüzde terörizm olgusu geçmişle ilişkilendirildiğinde birçok yönden farklılık göstermektedir. Bu farklılık, kendini medyada gösterir. Artık teröristler, medya ile daha çok kişiye ulaşabilmektedir. Ayrıca terör örgütleri, yeni gelişen teknolojilerden ve sistemlerden faydalanmışlardır. Küreselleşmeyle artan iletişim ve imkânlar terör örgütlerinin faaliyetlerini ve saldırıların hedeflerini arttırmıştır. Geçmişte, sınırlı bölgelerde faaliyet gösteren terör gruplarının günümüzde ise herhangi bir sınır çizmeksizin, dünyanın dört bir tarafında faaliyet gösterdikleri gözler görülmektedir.
Son olarak günümüzde terör, geçmişe nazaran daha acımasız bir haldedir. Geçmişte terör örgütlerinin nihai amacı devlet başkanları veyahut devlet büyükleri gibi önemli insanlar iken, şimdi rastgele köyler, sivil halk veyahut bir bölge olabilmektedir. Bu olaylar masumları teröristlerin hedefi haline getirmekte ve terör eylemlerinin caniliğini ortaya sürmektedir. Terör uluslararası boyutu ile herkes tarafından bilinen ve korkulan bir kavram olmuştur. Terör eylemleri her döneme yıkım ve ölüm getirmekte ve sürekli olarak insanları saran bir endişeye ortam hazırlamaktadır. Terörün yarattığı en büyük şey ise bu endişenin sivil halka empoze ettiği güvensizlik durumudur.
Küreselleşen dünyada oluşan terörün aksine burada Ortadoğu’da terörün kaynakları ve terörün bileşenlerini açıklanabilir. Ayrıca küresel terör unsurları da buradaki kaynaklardan oluşabilmektedir. Öncelikle Ortadoğu terör örgütlerini beslenme kaynakları genellikle dini ve ekonomik olarak ikiye ayrılabilir. İlk kaynak olan din, ideolojik bir temelde ele alınabilir. Burada dini temel, genel din anlayışından daha çok mezhep (Şii, Sünni) kaynaklı bir algı mevcuttur. Bunun yanında milliyetçi ya da devlet kurma istekli olarak terör örgütleri de sayılabilir. İkinci kaynak ekonomik kaynaklar ve yeraltı zenginliklerinin öneminden doğan etkendir. Silah ticareti ve uyuşturucu ticareti de bu ekonomik kaynakların arasında girebilir. Bunun yanında uluslararası şirketler tarafından finanse edilen örgütler de bulunmaktadır. Orta Doğu’daki terör organizasyonlarında genellikle motive ve bağlılık üst seviyededir. Bunun nedeni insanların herhangi bir çıkar düşünmeksizin kendilerini bu örgütün dogmasına veyahut hedefine olan inancını sabitleştirmesidir. Bunu yapan insanların buradaki sistemden kopmaları, onları engellemek kolay değildir. Ortadoğu halkı, kültürel ve siyasal olarak birbirlerine benzerlikler taşımaktadır. Buradaki benzerliklerin ortak noktası ise “Cihat” denilen anlayıştır ve bu anlayışı kullanan çok terör örgütü, partizanlarını kolaylıkla hareket ettirmekte hatta onları intihar eylemlerine sürükleyebilmektedir.
Terör örgütlerinden bir kaç tanesi ise (Hizbullah) bir devlete karşı koymak amacıyla ortaya çıkmıştır. İran destekli Hizbullah, İsrail’e karşı bir direniş örgütü olmasında ilerlemiştir.* Fakat Lübnan, İsrail-Filistin’in yakınlığı nedeniyle çatışma ortamının ve gerilimin yüksek olduğu bir alandır.** Lübnan halkının içerisinde Sünni ve Şii topluluğu eşit bir derecede yayılmıştır ve bu yayılım Hizbullah’a bakışı ve desteği yüksek olmaktadır.*** Suriye destekli Şii EMEL ile Hizbullah arasında bir sürü çatışma yaşanmıştır. Bu gösteriyor ki, terör örgütlerinin mezhepleri veyahut kendi içlerindeki sıkıntılar kendi gayelerine taş koyabiliyor. Bu örgütlerin güçlenme sebepleri Ortadoğu’da sınırların sıkıntısı yani duvarların olmayışı önemli bir yerdedir. Bu örülmemiş duvarları oynatmanın kolaylığını fark eden uluslararası şirketler bunları hareket ettirmekte ve ellerindeki ekonomik güç ile bunları hareket ettirebilecek bir güç yaratma projesi içine girişmektedir. Ortadoğu coğrafyası aslında tarihten gelen bir mozaiğin örneğidir. Fakat stratejik konumu ise yer altı kaynaklarından kaynaklı sıkıntılarla doludur. ****“Osmanlı sisteminin dağılması ile birlikte etnik ve dini farklılıkların katı siyasi kimlikler haline dönüştüğü bir jeokültürel parçalanma alanı oluşmuştur.” (Davutoğlu, 329.)
Sonuç olarak, radikalleşme ve İslam, Orta Asya ve Kafkasya’da olduğu gibi Orta Doğu’da da güvenlik algılarının önemli ölçüde etkilemektedir. Ortadoğu geride kalan 1300 yıllık tarihi içinde diğer tüm bölgelerden daha fazla olaya tanıklık etmiş ve özellikle İslamiyet’in geleneksel ve tarihsel olgularını yaşamıştır. Tarih içinde gelişimi süren Orta Doğu bölgesi İslami yaşamda kendine özgü bir yapıya sahiptir. Bu kendine özgü yaşamın sebeplerini oluşturan kabile yaşamları insanların birbirleriyle olan sıkıntılarını fiziki olarak çözdüklerinden kaynaklı hala süre gelen bir gelenek gibi görülebilmektedir. Bu olaylar dini veyahut milli kimliklerden oluşan terörizm dalgalarını oluşturmaktadır.
Kaynakça